Kayıtlar

Aralık, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yeni Bir Yıl Ve Bir Takvim Hikayesi

Resim
Bir zamanlar herkes yakınlarının, dostlarının adresini bilirdi. Bayramda, özel günlerde kartpostal, normal zamanlarda ise mektup göndermek çok özel bir etkinlikti bizim için. Ama en güzelleri bence yeni yıl icin hazırlanmış olanlarıydı. Ne çok severdim yeni bir yıla girmenin eşiğinde, kırtasiyelerde satılan ya da postacının yeni bir yılın habercisi gibi getirdigi bu kartpostalları. ☃️ Özellikle üzerindeki simlere bayılırdım. ❄ Karın pek yağmadığı bir memlekette büyüyen biri için büyülü bir masal dünyası gibiydi âdeta bu görüntüler ☃️ Yılların çabucak geçmesini ve bir an önce kocaman sayılı yıllara yetişmeyi istediğimiz çocuk ruhlu zamanlardı. O yıllarda, her yeni yıl öncesinde tatlı bir heyecan sarardı içimi. Biraz ilginç ama takvim heyecanı da diyebilirim belki buna. 🥰 Sürekli bakıp durduğum ve belki de çocuk aklıyla artık sıkıldığım takvim miadını doldurmuş olurdu çocuk zihnimde. Yerine yenisi gelmek üzere, Aralık ayında çeşit çeşit takvimler kendini göstermeye başlardı....

Ölmeden Önce Uyan

Resim
"İnsanlar uykudadırlar, ölünce uyanırlar." (bk. Aclunî, Keşfu'l-hafa, 2/312) "Ölüm gelip çatmadan evvel, şehvanî ve nefsanî hislerinizi terk etmek suretiyle bir nevi ölünüz."(el-Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, 2:29) Uyanmak herkes uykuda iken karanlığa ışık yakmaktır. Uyanmak çok geç olmadan insan olduğunu anlamaktır. Uyanmak şu dünyanın bir misafirhane, kendinin de misafir olduğunun farkına varmaktır. Uyanmak, hayatın tadına varmak, gelip geçici heveslerle onu heba etmemektir. Bir nefes için, her yeni doğan gün için, günün içinde saklı nice nimetler için binlerce kez şükrekmektir Hayatın Sahibine.. Uyanmak acziyetini, zayıflığını anlamak ve Yaradana yönelip baş koymaktır Onun yolunda. Derin bir uykudan, ölüm uykusundan uyanır gibi üzerindeki cehalet toprağını silkmektir uyanmak. Uyanmak varlığı anlamak, yaratılan her şeyin değerine vakıf olmaktır. Her hak sahibine hakkını vermektir mesela, haksızlık yapmak yerine. Şefkat ve merhamet göstermektir zayıfa, g...

Sosyal Medya Gıybeti

Resim
Sosyal Medya Gıybeti Âhir zaman.. Vakit geçtikçe, zaman değiştikçe kötülükler, çirkinlikler de şekil değiştirip kendince çağ atlıyor. Farklı bir boyuta bürünüyor. Eskiden yapılan dedikodu ve gıybet, muhatap olunan alanla bağlantılı olarak, komşu, mahalle, köy ya da ilçe ekseninde dönerdi. Tanıdığı insan sayısınca da dedikodu artardı. Okul, halk eğitim kursları gibi kurslar ve iş ortamı eklenirdi buna sonra. En güzel dedikodular ya kahvehanelerde, ya çalışanların, öğretmenlerin dinlenme odasında ya da çaylı, pastalı gün oturmalarında yapılırdı. Bazen de kapı önü sohbetlerinde.. En çok görüşülen kişiler de, yanında dedikodunun zevkle yapıldığı, o an orada olmayan bilumum şahsiyetlerin, zevkle beraber dişlendiği kişiler olurdu. "Eee, daha daha.."larla başlayan meraklı sorular, ortaya saçılmadık kirli çıkı bırakmazdı. Dedikodu sevmeyenlerse hiç cazip değildi. Yanlarında ağız tadıyla bir kelâm edilemezdi çünkü. Gerçi hâlâ öyle maalesef... Ne büyük zevk.. Birilerinin ki...

Toplumu Çürüten Hastalık: Gıybet

Resim
“… Bir kadın çok az tanıdığı bir adamın dedikodusunu yapıyormuş. O gece bir rüya görmüş. Başının üzerinde kocaman bir parmak belirmiş. Kendisini işaret ediyormuş. Kadın suçluluk duygusuyla kasılmış kalmış. Ertesi gün oradaki bir azize gitmiş. Olanı biteni ona anlatmış. Sonra üst üste sormaya başlamış; “Dedikodu günah mıdır?” “Beni işaret eden parmak Yüce Rab'ten bir ikaz mıydı?” “Bağışlanmayı dilemeli miyim?” “Ey aziz insan, söyleyin, yanlış bir şey mi yaptım?” “Evet” demiş aziz. “Evet, seni cahil ve kötü yetişmiş kadın. Komşun hakkında yanlış konuştun. Onun adını lekeledin. Yürekten utanç duymalısın.” Kadın üzgün olduğunu söyleyip af dilemiş. “O kadar kolay değil” demiş aziz ve eklemiş; “Eve gidip bir yastık alıp çatıya çıkmanı istiyorum. Onu bıçakla yırt ve sonra bana gel.” Kadın eve gidip söyleneni yapıp geri dönmüş. Aziz, “Şimdi, yastığı yırtınca rüzgârda savrulan binlerce tüyü geri toplayıp getir” demiş. “Bu imkânsız” demiş kadın çaresizlikle, “Rüzgâr hepsini bulam...

Daraldıysan

Resim
Bir zamanlar üzgün, kalbi kırık, canı sıkkın bir halde iken ilaç gibi, şu söz çıktı karşıma: "Derdiniz varsa gidin denizlere anlatın. Kedilere, bulutlara anlatın. Pencere pervazında çiçeklere anlatın. İnsana dert anlatılır mı?" Ve düşündüm... Sonra şu sözler düştü kalbime.. İnsan insanı ne kadar dinler ki? İnsan olmuşsa belki... Olamamışsa eğer.. Haset eder.. Gıybet eder.. Küçümser.. İftira eder.. Kuyusunu kazar.. Nazar eder.. Kalbini kırar ancak. Ve bil ki, insana en çok zararı yine kendi cinsi verir. Nice çirkef ruhlu insanlar var ki, kendi çirkefliğinin farkında değil.  Yakıp yıktığı gönüllerin farkında değil. O zaman sen de seni üzen, keder veren insanlara bakıp da dertlenme. Öyle bir Zât-ı Zül Celâl'e döndür ki yüzünü, derdine çare olsun. Ama kendi içine dönüp de kendine bakmadıkça, kalbine bakmadıkça O'nu göremezsin. Ya da O'nu görmek istiyorsan yarattığı güzelliklerde bulabilirsin ancak. Zira “Sen sendesin, görmezsin; derdine derman sendedir, an...