Mükâfat Beklentisi
Enes İbni Mâlik radıyallahu anh'den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Herhangi birinizin elinde bir hurma fidanı varken, kıyâmet kopacak olsa, derhal onu diksin!" Heysemî, Mecmeu'z-zevâid, IV, 63 (Bezzâr'dan naklen). Ayrıca daha uzun bir metin için bk. Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 191.
Beni en çok etkileyen hadislerden biridir bu..
Mü'min duruşunu özetler adeta..
İki şey öncelikle dikkatimi çeker..
İlki; bu öyle bir musibet ki önünde ondan daha büyüğü yok. Ve belki de sonrası olmayacak. Ama böyle büyük bir musibet anında bile yapması gerekeni yapmalı insan. Yani insan olmanın gereğini yerine getirmeli. Hayır için koşmalı.
İkincisi; neticeyi, semereyi yani ürünü görmek çok da önemli değil. Çünkü Allah kulunun amellerine ve niyetlerine bakar. Duruşuna bakar. Yani insan sonuçtan değil, sonuca giden yoldan sorumludur. Sonuç ise Allah'ın elindedir, der adeta.
Çünkü Müslüman hayır adamıdır, hizmet adamıdır. Hayırda yarışa memurdur. (Bakara, 148)
O yüzden insan ne olursa olsun iyiyi düşünmeli ve hayır yolunda elinden ne geliyorsa onu yapmaya gayret etmelidir.
Şöyle diyebilir insan bazen. Aslında daha çok nefis söyletir ona:
- Çok insan yetiştirdim, okuttum, elinden tuttum ama hiç biri bana saygı duymadı. Değerimi anlamadı.
- Çocuklarım için, ailem için uğraştım, didindim, saçımı süpürge ettim, boşa gitti. Kıymet bilmediler.
- Kime iyilik yaptıysam vefasız çıktı, sırt çevirdi.
- Kime iyilik yaptıysam, hayrını düşündüysem kuyumu kazmaya kalktı.
- Bu insanlar beni ve benim çabamı anlamadı. Değmezmiş onlar için yaptıklarıma...
Bu söylemlerde o kadar ciddi sıkıntılar var ki:
İnsan öncelikle yapacağı her şeyi Allah rızası için yapmalı..
Başkası anlasın deger versin diye yapıyorsa zaten o Hak katında değerli değildir. Çünkü yapılan iyiliğe ve güzelliğe değer biçmek aciz insanın harcı değildir. Değeri ancak kulunun kalbindeki güzelliği gören Rabbi bilir ve hak ettiği mükafatı da ancak O verir.
İkincisi; Mü'min yaptığı hiç bir iyiliği başa kakmaz. Minnet edilmesini istemez. Çünkü minnetle yapılan iş zaten boşa gitmiştir ve ondan hiç bir hayır gelmez.
Üçüncüsü; Allah kulunun 5 şeyini sormadan adım attırmaz mahşerde. “Kıyamet gününde, bir kul şu dört şeyden sorguya çekilmeden bir tarafa adım atamaz:
Ömrünü nerede tükettiğini, gençliğini nerede eskittiğini, malını nereden kazanıp nerede harcadığını ve öğrendiği ilmiyle neler yaptığını...”
(Krş. Tirmizi, Kıyamet, 1, IV, 612; Mecmau’z-zevaid, 10/346).
İlmini nerede tüketti, gençliğini nerede tüketti, malını nerede kazandı ve nerede tüketti, ömrünü nerde tüketti..
Hepsi amellerle ilgili. Duruşla, davranışla ilgili. Diploman neydi, hangi mevkiye ulaştın, ne kadar malın vardı, değil. Onları elde ederken nasıl bir yol izledin? Allah bunu sorar kulundan.
Ne demiş şair:
"Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!
Hey gidi Küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!" (Necip Fazıl)
O yüzden ne kazanan biziz ne de kaybeden. Veren de O alan da.. Bize düşense sadece O'na giden vesileleri arayıp bulmak vesselâm..
Ayşegül Eskikurt
Yorumlar
Yorum Gönder