Ebu Zer Hadisi

Allah Rasulü (sas) bir gün Hz. Ebu Zer'e şöyle bir tavsiyede bulunur:

“Ey Ebu Zer! Gemini elden geçirerek yenile, çünkü deniz çok derin. Azığını tastamam al, şüphesiz yolculuk pek uzun. Sırtındaki yükünü hafif tut, çünkü tırmanacağın yokuş sarp mı sarp. Amelinde ihlaslı ol, zira her şeyi görüp gözeten ve hakkıyla değerlendiren Rabb’in senin yapıp ettiklerinden de haberdârdır.” (İbn Hacer el-Askalani)

Ne kadar güzel tavsiyelerdir bunlar ahiret yolcuları için. Hz Rasul (sas) bu küçücük beyanıyla yolculuğun bütün gereklerini özetlemiştir bize aslında, şöyle ki:

1. İnsan en kutlu yolcudur şüphesiz şu alemde. Ruhlar âleminden Cennet’e uzanan bu umman gibi yolculukta  dağ gibi dalgalarla da karşılaşmak kaçınılmazdır. O yüzden gemi sağlam olmalıdır ki, uzun sefere, hırçın dalgalara ve korkunç fırtınalara dayanabilsin.

Gemiyi yenilemekten maksat, daima Kelime-i Tevhid ile meşgul olmak ve tahkikî imana ulaşmaya çalışmaktır. Çünkü ahiret yolcusunu Cennete taşıyacak gemi imanıdır. Efendimiz (sas) "İmanınızı ‘Lâ ilâhe illâllah’ ile yenileyiniz” buyurmaktadır ki, Allah Rasûlü’nün bu nasihati, sadece dil ile Kelime-i Tevhidi söylemek anlamında değildir. Kişi bu sözü telaffuz ederken, aynı zamanda vicdanda da duyulmalıdır ki, iman yenilenmiş olsun. Bu sebeple “Lâ ilâhe illallah deyin” sözü, “Bu kelimeleri vicdanınızda duyun; din ve iman adına her an daha bir derinleşmeye gayret edin. Devamlı kendinizi yenileyin ve yaratılış gayesine ulaşma uğrunda sürekli mesafe katedin!..” demektir.

2. Yolculuk esnasında en çok lazım olan şey azıktır. O sebeple yolcu azığını eksiksiz almalı, yol boyunca ihtiyaç duyabileceği her şeyi tedarik etmelidir. Zira sahilden ayrıldıktan sonra artık erzak bulmak zordur. Öyleyse henüz vakit varken ve gemi demir almamışken, bu uzun seferde gereken ne varsa iyi düşünülmeli, güzelce hesaplanıp hazırlanılmalıdır.

Hadis-i şerifte geçen, “zâd” kelimesi, yiyecek, içecek, giyecek, binecek ve sair ihtiyaçlar demektir; dilimizdeki “azık” sözcüğünün karşılığıdır. İnsan için iki yolculuk vardır; ilki dünyada yolculuktur; ikincisi ise, dünyadan yolculuktur. Dünyadaki yolculuk için yiyecek, içecek, giyecek ve gerektiğinde harcayacak mal lazım olduğu gibi, dünyadan yolculuk için de azık lazımdır. İşte bu yolculukta, ilkinden daha hayırlı olan ihtiyaç ve azık, takva azığıdır.
Nitekim “Uzun ve meşakkatli seferlerde mutlaka azık edinin ve bilin ki azığın en hayırlısı haramlardan korunma, marufları yerine getirme manasına takvâdır” (Bakara,197) ayetinde de buyurulduğu üzere..

İnsana takvâ azığını kazandıracak olan vesile ise, sâlih amellerdir. Dolayısıyla, başta namaz olmak üzere, Allah’a ibadet ve kullarına şefkat ve güzel ahlak yörüngesinde yapılan hayırlı işlerin hepsi mü’min için birer ahiret azığıdır.

3. Azık eksiksiz olmalı ama yol boyunca lazım olmayacak yükleri de boş yere yanında taşımamalıdır yolcu. Ahiret yolcusu için en büyük yük Cehennem'e yakıt olacak dünyevîliklerdir.  Küfür, fısk, isyan yüktür; herbir günah ve hata yüktür insanın sırtında. Bu sebeple, yükün hafifletilmesinden maksat, mâsiyetten sıyrılmak ve günahlardan arınmak ve bu vesileyle de sırtındaki yükü hafifletmektir.

Nitekim her yolcu önündeki zorlu engelleri, aşılması güç geçitleri ve sarp yokuşları düşünmeli; belini bükecek ağırlıklarla o uzun mesafeyi kat edemeyeceğini bilmelidir. Elli, yüz, yüz elli kiloluk bir ağırlık belki birkaç adım taşınabilir; fakat, onunla kilometrelerce yürümek mümkün değildir. Öyleyse, öteye giderken dünyevî ağırlıklarından kurtulmalı, ahirette işine yaramayacak hiçbir şeyin hamallığını yapmamalı ve yükünü hafif tutarak yürüyüşü kolaylaştırmalıdır.

Yolcu bilmelidir ki, dünya hayatında insanın karşısına çıkan her musibet bir sarp yokuştur. Şeytanın tuzakları ve nefsin arzuları, aşılması gereken birer tepedir. Bilhassa, insanlığın kin ve nefretle yatıp kalktığı, dünyanın bir savaş alanı haline geldiği âhir zamanda, hakkı tavsiye etmek, sevgiyi yaymak ve herkese şefkatle yaklaşmak dahi zor bir hale gelmiştir. Sabır kahramanı olmak çok zordur ahiret yolcusu için. Nitekim, Cenâb-ı Hak, insanların önlerindeki sarp yokuşları sayarken, bu hususa da dikkat çekmiş ve şöyle buyurmuştur: “Sarp yokuş, bilir misin nedir? Sarp yokuş, bir köleyi, bir esiri hürriyetine kavuşturmaktır; kıtlık zamanında yemek yedirmektir; yakınlığı olan bir yetimi, ya da yeri yatak (göğü yorgan yapan, barınacak hiçbir mekanı olmayan) fakiri doyurmaktır. Bir de sarp yokuş: Gönülden iman edip, birbirine sabır ve şefkat dersi vermek, sabır ve şefkat örneği olmaktır.” (Beled, 12-18)

İşte kendilerine verilen ömür sermayesini ve sayısız nimetleri değerlendirebilenler, daha dünyadayken, o sarp yokuşları da dümdüz birer yola çevirebilmektedir. Tevbe ile arınıp mâsiyet yüklerinden kurtulmakta ve sırtlarında fazla ağırlıklar taşıma zahmetine girmeden Cennet’e uçmaktadırlar.

O halde, yükleri hafifletmek ve dünyevî ağırlıklardan sıyrılmak elzemdir. Kul birgün kendinden ayrılacak ve ahirette fayda sağlamayacak şeylerle manasız uğraşmamalı, geçici işlere bağlanıp kalmamalıdır. Fâni âlemde bırakmak zorunda kalacağı makam, şan, şöhret, mal, mülk gibi sebeplere takılmamalı, âhiret için kurtuluş olabilecek vesileleri aramalıdır.

4. Ahiret yolcusu yaptığı her işte doğru, samimî, riyâdan uzak olmalı, amellerini sadece Allah rızası için yapmalıdır. Gönül saflığını ve fikir istikametini her zaman korumalı, sorumluluklarını sırf O emrettiği için yerine getirmelidir. Bunu yaparken de yalnızca O’nun hoşnutluğunu hedeflemeli ve O’'na yönelmelidir.

Mevlâ-yı Müteâl, çok iş ve çok semereden daha ziyade, her işte rızasının gözetilmesine önem vermektedir. Evet, O’nun nezdinde “bir dirhem ihlaslı amel, batmanlarla hâlis olmayana tercih edilir.”

İhlasın bu sırlı gücünden dolayıdır ki, Allah Rasûlü (sas) “Dinî hayatında ihlaslı olursan az amel de yeter.” buyurmuş ve “Her zaman amellerinizde ihlası gözetin; zira Allah, sadece işin hâlis olanını kabul eder.” tembihinde bulunmuştur. Denilebilir ki, amel bir ceset ise ihlas onda candır.

Sonuç olarak, ahiret yolcusu her mü’minin önce kendi iman gemisini yenilemesi, ahiret azığını tedarik etmesi ve sırtındaki yükünü hafifletmesi lazımdır; ne var ki, ötelere yolculuk için hazırlık mahiyetinde olan bu ameller de ancak Allah’ın rızası gözetilerek yapılırsa kıymet kazanacaktır.

Yol uzun ve meşakkatli, hedef çok yüce ise yolcuya düşen de yol adabına uymak değil midir?

Ayşe Gül Eskikurt


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

En Güzel Mevsim

Mükâfat Beklentisi

Bir Veda.. Bir Muhasebe..