Boyayı mı Beğenmedin, Boyacıyı mı?

Mekke fetholunmuş, mü'minler ise yıllardır özlemini çektikleri vatanlarına kavuşmuşlar, hem de sıkıntılı günlerinde kendilerine bildirilen müjdeyi gözleriyle görmenin sevinci içerisindedirler.

Derken Efendimiz (sas), Bilâl-i Habeşî Hz lerine Kabe'nin üzerine çıkarak Ezan-ı Muhammedi'yi okumasını emreder. O da, o en kutsal makama tırmanarak, gür sesiyle ezan okur herkese.

Oradaki bazı müşrikler: "Muhammed şu kara kargadan başka birisini bulamadı mı?" diyerek Hz. Bilâl'i küçümser ve tahkir ederler.

Bunun üzerine, Hucurat süresindeki şu âyet-i kerîme nazil olur:

"Ey insanlar! Sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Hem de sizi şubeler ve kabilelere ayırdık ki, birbirinizi tanıyasınız. Şüphesiz ki, Allah katında en şerefliniz, takvaca en ileride olanınızdır"(13)

Aslında Hucurat suresi, baştan itibaren bir adab-ı muaşeret suresidir. İnsan ilişkileri hususunda ders verir bizlere. Konuşma adabıyla başlar. Dostluk, kardeşlik, arabuluculuk ahlâkı ile devam eder. Bunları yok eden, alay etme, lakap takma, küçümseme, tecessüs ve gıybet gibi bir takım toplumsal ve manevi hastalıklardan da uzak durmamızı en etkili yolla ders verir bizlere.

Ve en sonunda da Allah katında makbûliyetin, ırk, soy, sop, kabileye bağlılık ile değil, ancak, takva ile olduğunu beyan buyurur kullarına Allah Teala..

Yazık ki kibri gözünü kör etmiş insanoğlu, beğenmez farklı olanı, kendinden olmayanı küçümser, ötekileştirir, hayat hakkı tanımaz sanki sahibi oymuş, ya da hayatı veren oymuş gibi, Hayatın Asıl Sahibini hiçe sayarak..

Kainat da hep farklılıklar üzerine kuruludur oysa ki. Cenâb-ı Hak, güneşi, dünyayı, ay'ı farklı özelliklerde yaratmış, rahmet, inayet ve lütfunu bu farklılık ile tecelli ettirmiştir. Bitki ve hayvanları da ayrı ayrı özellikte yaratmakla, bizlere çeşit çeşit lütuflarda bulunmuştur. Yine insandaki organları farklı yaratmakla, insan vücudunda yardımlaşmayı, birliği, düzeni sağlamıştır.

İşte insanların farklılığı da böyledir aslında . Cenâb-ı Hak insanları farklı ırk ve şubelere, aşiretlere ayırmakla, toplum hayatının ahenk ve düzenini sağlamıştır. Böylece kabileler birbirlerini tanıyacaklar, birbirlerine yardım edecekler ve birbirlerinin eksikliklerini tamamlayacaklardır.

"Milliyetimiz bir vücuttur, ruhu İslâmiyet, aklı Kur'ân'dır" hakikatınca, bütün mü'minler de Efendimizin buyurduğu üzere, bir vücudun azaları gibidir. Biri gözü ise, diğeri eli, biri aklı ise diğeri kuvveti hükmündedir. Hepsi birbirine muhtaçtır. Birbirlerinin meziyetleri ile şereflenmeleri gerekir. İnsandaki azalar, hizmetinde bulundukları ruhu unutup, benlik ve gurur dâvasına kalkışır ve birbirlerinin ayıplarını görüp, ayrılığa düşerlerse, o zaman vücuttaki birlik ve beraberlik bozulur. Neticede hem vücut ve hem de her bir âza, hayat ile kavuştukları şereften mahrum kalır, perişan ve zelîl olurlar.

Bu sebeple, kişi üstünlük arıyorsa eğer, bunu Allah'ın ona verdiği soy, ırk, renk, kabile türü şeylerde değil, bizzat kendi kulluğu ile elde edebildiği takvada aramalıdır. Gerisi boş bir avuntu ya da oyalanmadır.

Takva ise Cenâb-ı Hakkın emirlerine uymak, razı olmadığı her türlü düşünce, fiil, hareketten, kötü ahlâktan sakınmak, uzak durmaktır. Takva sahipleri de âhiretlerine zarar verebilecek her türlü kötülükten, günâhlardan kendilerini muhafaza eden, güzel ahlak sahibi, kalblerini yalnız Allah'a bağlayan, yalnız O'nu seven ve en büyük maksadı O'nun rızasına kavuşmak olan mü'minlerdir.

Efendimiz de bu âyet-i kerîmeyi te'yiden şöyle seslenir Vedâ Hutbesinde: "Ey İnsanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem'in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, Ondan en çok korkanınızdır. Arabın Arap olmayana takvâdan başka üstünlüğü yoktur."

Zannımca Ali Ulvi Kurucu'nun aktardığı şu güzel hadise yüzümde tebessüm ettirmiştir her duyduğumda:

"Bir Hac sırasında beyaz bir Müslüman, siyah bir Müslümanın yüzüne dikkatle bakıyormuş. Siyah Müslüman bu bakıştan rahatsız olmuş ve şöyle sormuş:

-“Ne oldu kardeşim, boyayı mı beğenmedin, boyacıyı mı, hepimizi Allah yaratmadı mı?”

Benzer bir ifade Lokman Hekime nispet edilen bir rivayette de geçer.

Hamd O'na.. Şükran O'na.. Minnet O'na.. sonuçta aynı toprağa aynı şekilde gireceksek neyin ayrımcılığı..

Ayşe Gül


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

En Güzel Mevsim

Mükâfat Beklentisi

Bir Veda.. Bir Muhasebe..