Güzel Muaz (r.a)
İnsanın başına gelen herhangi bir olaydan sonra, o olay hakkındaki farkındalığı artıyor nedense. Belki sıkıntı sandığımız olayların da arka planında yatan hikmetlerden biri de budur, kimbilir? Kendi adıma mesela, daha önce okumadığım kadar çok hıfz ve hacet duaları okuyorum. Bir yandan da önceki kavimlerin geçirdiği aynı sıkıntıları okuyup kendime dersler çıkarmaya çalışıyorum.
İşte bu okumalar arasında gözüme takılan bir güzel insan Muâz bin Cebel (ra). Akabe Biatı’nda daha 18 yaşındayken Müslüman olmuş. Medineli olup, Hazreç Kabilesinden..
Fahr-i kainat Efendimiz (sas) onun hakkında "Ümmetimin helal ve haramı en iyi bileni Muaz bin Cebel'dir." buyurmuşlar. Kur’ân-ı Kerim hususunda da ayrı bir ihtisası vardı ki Resûlullah (sas) şu sözleriyle taltif etmiş bu güzel insanı: “Kur’ân’ı dört kişiden öğreniniz: Abdullah bin Mes’ud, Übey bin Kâ’b, Muâz bin Cebel ve Ebû Huzeyfe…”
Yine Rasûlullah Efendimiz (sas), bir gün Muaz bin Cebel’in elinden tutarak ona şöyle buyurmuştur:
“–Ey Muâz! Allâh’a yemin ederim ki, ben seni gerçekten seviyorum.
Ey Muâz! Sana her namazın sonunda:
"Allâh’ım! Senʼi zikretmek, Sana şükretmek ve Sana güzelce kulluk etmekte bana yardım et!" duâsını hiç bırakmamanı tavsiye ediyorum.” (Ebû Dâvûd, Vitr, 26)
Hz Muâz'ın kendisi de bu hususta çok dikkatliydi, hatta Allah’ı zikrederek imanı güçlendirmek gerektiğini anlatmak üzere, “Gelin, bir saat oturup mümin olalım” dediği de nakledilmiştir.(Buhârî, “Îmân”, 1)
Şu tavsiyeler de ondan bize kalan incilerden:
“Oğlum! Namaza durduğunda dünyaya veda etmek üzere olduğunu ve oraya bir daha dönmeyeceğini düşün” (İbn Ebû Âsım, s. 180)
“İnsanlarla az, rabbinle çok konuş; belki o zaman kalbin rabbini görür” (Abdülhamîd Sâlih Hamdân, s. 67)
Hz Muâz genç yaşında Yemen'e İslamı anlatmak için gitmiş, Rasûlullah'ın bu konuda tam itimadını kazanmış bir sahabedir aynı zamanda. Efendimizin vefatı sırasında yanında olamayacağını bizzat Efendimiz bildirmiştir ona. Rasûlullah'ın vefatından sonra Şam tarafına görevlendirilmek ister. Zor bir görevdir bu. Hatta Hz. Ömer istemez gitmesini ve Hz Ebubekir'e rica eder, o da "Şehadeti isteyen birini nasıl tutabilirim ki der.
Henüz 35 ya da 38 yaşında iken bulunduğu yerde büyük bir veba salgını baş gösterir. Kendisi ve ailesi bu salgında hep birlikte şehadet şerbetini içerler.
Vefatı iyice yaklaştığını hissettiğinde şu sözler dökülür dudaklarından: “Merhaba ey ölüm! Merhaba fakirlik zamanımda gelen sevgili ziyaretçi!"
“Yâ Rabbi! Benim Senden korktuğumu Sen biliyorsun. Dünyayı ve sonu gelmez arzuların tatminini istemedim. Irmakların akışı, ağaç yapraklarının hışırtısı benim alakamı çekmedi. Bunları Sen biliyorsun, yâ Rabbi!"
Ölüm sancıları şiddetlenip baygınlıklar geçirip, ayıldıkça da:
- Allahım! Beni ne kadar sıkıştırırsan sıkıştır, bilirsin ki, kalbim sana bağlıdır, seni sever" buyurur.
Burada kısacık değindiğim hayatı gerçekten ibretlerle dolu bir büyük insandır Hz Muâz. Öyle ki Hz. Ömer'e, "bize kimi halîfe bırakıyorsun" denildiğinde şöyle buyurur:
- Şâyet Mu'âz bin Cebel sağ olsaydı, onu halîfe bırakırdım ve Rabbime kavuştuğumda, Rabbim bana, "Muhammed aleyhisselâmın ümmetine kimi halîfe bıraktın" deyince, ben de, "Senin kulun ve Resûlün olan Muhammed aleyhisselâmın; (Mu'âz, kıyâmet günü, âlimlerin önünde, tek başına bir cemaattır) buyurduğu kimseyi bıraktım" derdim.
Evet o güzel bir insandı. Güzel yaşadı, ardında güzel bir sadâ bıraktı gitti.
Son olarak o güzel insan şöyle tavsiyede bulunur bizlere:
Resûlullah efendimiz bana buyurdu ki:
- "Ey Mu'âz! Sana Allahtan korkmayı, O'na sığınmayı, doğru konuşmayı, verdiğin sözde durmayı, herkese selâm vermeyi, güzel amel ve işlerde bulunmayı, öksüze merhamet etmeyi, tatlı sözlü olmayı, Kur'ân-ı kerîmi okumayı, âhireti sevmeyi, âhiret hesâbının korkusunu taşımayı ve herkese şefkat kanatlarını germeyi tavsiye ederim."
Rabbim hakkıyla anlamayı ve onlar gibi ahlaklanmayı nasip etsin...
Yorumlar
Yorum Gönder