Hastalık ve Dua Talebi 1
Kainat ve içindeki tüm varlıklar Allah'ın birer sanat eseri olmaları hasebiyle, O'nun isimlerinin de birer aynaları, yansımaları yani tecellileridir. Ve bu isimler O'nu daha iyi tanıma ve anlama adına elimizden tutan bir rehber gibidir.
Yüce Rabbimizin, adı geçen güzel isimlerinden biri de eş-Şâfii'dir (cc), yani 'her türlü hastalığı iyileştiren, şifa veren, hem de iz, eser kalmayacak şekilde sıhhat bahşeden' demektir.
Dünya imtihanının sorularından biri de şüphesiz hastalıklardır. Allah kuluna hastalık verir ki, kul aczini ve fakrını anlasın, Ona yönelip Şafiî ismine mazhar olabilsin.
Zıtlıklar, nimetlerin kadrini anlamada en etkili yöntemlerinden biridir çünkü. Karanlık olmadan aydınlığın kıymeti anlaşılamayacağı gibi, hastalık olmadan da şifanın ve sağlığın kıymeti bilinemez. Bu sebeple kul, Allah'ın Şâfiî ismi celilini ancak hastalık esnasında idrak edebilir..
O yüzden hastalık hem musibettir, hem imtihandır, hem de günahlara kefarettir sabretmesini bilene. Nitekim hastalara hem kolaylık sağlanmıştır bir çok ibadette, hem de her hâlleri ibadettir. 'Hastalar Risalesi'nde ne güzel dile getirir bunu Bediüzzaman hz leri..
Hastalıklar iki çeşittir: Kalp ve beden hastalıkları..
Kalbi hastalıklar şüphe, şek ve şehvetten kaynaklanan hastalıklardır ki, ilacı iman gücü, Kur'an ve sünnet, güzel ahlak ile kalbi temizlemektir (ki ayrıca ele almayı düşünüyorum).
Diğeri ise bedenin herhangi bir yerinde oluşan arızalar sebebiyle maruz kalınan eziyetler, sıkıntılardır.
Hastalıklar konusunda nasıl bir tutum takınılması gerektiğini Efendimizin (sas) şu beyanında açıkça görürüz: "Her hastalığın bir tedavisi vardır. Tedavisi bulunan hastalık da ancak Allah'ın izniyle geçer." (Müslim, 2204)
"Ya Rasulallah (sas)! Tedavi olalım mı" diye soran bedevilere de "Ey Allah'ın kulları, tedavi olunuz. Zira Allah Azze ve Celle, bir hastalık hariç şifasını vermediği hiçbir hastalık bırakmamıştır." şeklinde cevap vermiş, o tek hastalığın da ihtiyarlık olduğunu söylemiştir. (Buhari, 16/1)
Hadisin bir başka rivayetinde ise şöyle geçmektedir: "Allah şifasını vermediği hiçbir hastalığı (yeryüzüne) indirmemiştir. O hastalığı (şifasını) bilen bildi, bilmeyen de bilmedi."
Buradan da anladığımız üzere hastalık esnasında ilk yapılması gereken, varsa tedavisine ulaşmaya çalışmaktır. Hatta hastalık oluşumunu etkileyen unsurlardan uzak kalmaya çalışmak da bir nevi tedbirdir. Hatta ibadettir. Hıfzısıhha da denilen koruyucu hekimlik, tam manasıyla ilk olarak Efendimiz tarafından uygulanmıştır. Salgın olan yerlere girmemek veya olan yerden dışarı çıkmamak hususundaki tavsiyeleri de buna işarettir.
Tedavi sonrasında ise dua etmek, şifaya vesile aramak da bir teslimiyet ve tevekkül göstergesidir. Sebeplere riayet ettikten sonra dua içeren sözler veya ayetlerle yalvarıp yakarmak Cenabı Hakkın ayrıca hoşnut olduğu şeylerdir.
Bir gün Allah Rasulüne hastalık için dua etme ve tedavi olma konusunda: "Ey Allah'ın Rasulü! Hastalıklarımızı geçirmek için, rukye olarak yaptığımız duayı, tedavi olduğumuz ilacı, hastalığa tutulmamak için tedbir almamızı nasıl buluyorsunuz? Acaba bunlar Allah'ın takdirinden herhangi bir şeyi geri çevirebilir mı?" diye sorarlar. Bunun üzerine Efendimiz şöyle buyurur: "O saydığın şeyler de Allah'ın takdiridir." (Tirmizi, 2065; Hakîm, 4/199)
Bu hadis-i şerifler, sebepler ve neticelerinin varlığını ispat etmekte, bunu inkar etmenin de batıl ve yanlış olduğunu göstermektedir. İnsan gayret ettiği ve araştırdığı müddetçe Allah'da ona hastalıkların şifasını bulma yollarını nasip edecektir. Bu da bu yolda ilim tahsil eden insanların işidir. Bize ise sadece onların dediklerine riayet etmek düşer.
Benim burada asıl üzerinde durmak istediğim nokta, hekimleri ilgilendiren tedavi, tıbbun nebevi ya da koruyucu hekimlik kısmı değil, bir ilahiyatçı gözüyle, tedbirler alındıktan sonra, hastalıklar karşısında takınılacak tavır, yani işin bir nevi rukye (okuyup üfleme) ve dua kısmı. Belki de biraz teslimiyet ve tevekkül boyutu. O'na nasıl yalvarmalı, şifayı talep etme yolları nelerdir, Allah Rasulü (sas) hastalık esnasında hangi duaları okuyor, hangi ayetlerle vesile arıyordu, bunların üzerinde durmak..
Zira kul her halinde olduğu gibi duasında, zikrinde de bilinçli ve itidalli olmalı ki, talebi karşılık görebilsin. Yanlış kapıya, yanlış bir dilekçe ile gitmek gibidir yoksa bilinçsizce yapılan dua. Dua hem ibadet, hem yakarış, hem de taleptir çünkü. Bu sebeple yapılmış ve kabul olmuş sahih dualarla vesile aramak kişiyi Allah'a yaklaştıracağı gibi şifaya da vesile olacaktır Allah'ın izniyle...
Ayşegül Eskikurt
Yorumlar
Yorum Gönder