Kin ve Nefret, Nereye Kadar
İnsanoğlu fıtrat ve yaratılış gereği bir takım dürtüleri içerisinde taşımaktadır. Öyle ki bu dürtülerin etkisiyle bazı yanlış hislerin insanda oluşmasına yol açar. İnsan eğer nefsini tezhip edip eğitirse, o dürtülerini kontrol altına alır ve onların doğurduğu olumsuz sonuçlar ve hislerden kurtulur.
Bu konuda Allah-u Teala Şems suresinde şöyle buyurmaktadır:
“Güneş'e ve onun parıltısına. Güneş'in ardından gelen Ay'a, Güneş'i açıp ortaya çıkaran gündüze, Onu örten geceye, Göğe ve onu bina edene, Yere ve onu döşeyene, Nefse ve onu biçimlendirene, Sonra da ona kötülük ve takva kabiliyetini verene yemin olsun ki, *Elbette nefsini temizleyip parlatan kurtulmuştur; Onu kirletip gömen de ziyan etmiştir." (Şems, 1-10)
Görüldüğü gibi Allah-u Teâlâ bu ayetlerde on bir yeminden sonra, nefse hem kötülük ve hem de iyilik kabiliyetini ilham ettiğini beyan etmektedir. Yani bunlar insanın fıtratına koyulmuştur. Ancak kimse ne kötülüğü seçmede mecburdur, nede iyiliği. İsterse hür iradesiyle nefsini ıslah edip, eğitip temizler ve böylece kurtuluş ve saadete erişir. İsterse de onu kirletir, dürtülerin elinde esir haline getirir ve pisliklerin içine gömer ve tabii olarak kurtuluş ve saadeti kaçırarak elindeki bu büyük sermayeyi heba eder.
İnsanın fıtratına koyulan dürtülerden kaynaklanan ve dikkat edilmediği ve nefisten uzaklaştırmadığı takdirde, insanı büyük felaketlere, yanlışlara ve cismi ve ruhi zarar ve ziyanlara sürükleyebilecek şeylerden birisi de "kin" ve "kincilik"tir.
Farsça asıllı kîn kelimesinin Arapça’daki yaygın karşılığı olan hıkd (حقد), “birine karşı düşmanlığını ve hıncını içinde tutmak” anlamında masdar ve “bir kimsenin içinde yaşattığı düşmanlık ve nefret duygusu” anlamında isim olarak kullanılır (Lisânü’l-ʿArab, “ḥḳd” md.; Kāmus Tercümesi, I, 1223-1224). Ayrıca dağn (ضغن), şahan (شحن) ve şahnâ (شحناء), buğz (بغض) ve bağzâ (بغضاء) gibi kelimeler de hıkd ile yakın anlamlarda kullanılmaktadır.
Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadis kaynaklarında hıkd geçmemekle birlikte sevgi, dostluk ve düşmanlıkla ilgili âyet ve hadisler kin gütmenin kötülüğünü de ifade etmektedir. Ayrıca iki âyette (Muhammed 47/29, 37) çoğul şekliyle (adgān) zikredilen dağn kelimesi tefsirlerde “kin ve nefret” olarak açıklanmıştır. Bazı âyetlerdeki bağzâ da “kin, nefret, düşmanlık” anlamına gelmektedir. Râgıb el-İsfahânî, sevginin karşıtı olduğunu belirttiği buğzu “nefsin yadırgadığı şeye karşı nefret duyması” şeklinde tanımlar (el-Müfredât, “bġż” md.). Bağzâ, Kur’ân-ı Kerîm’de geçtiği beş âyetin dördünde “adâvet” (düşmanlık) kelimesiyle birlikte kullanılmıştır (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “bġż” md.). Bu âyetlerin birinde (el-Mâide 5/91), “Şeytan içki ve kumar yoluyla aranıza düşmanlık ve kin sokmak ister” buyurularak içki ve kumarın ahlâkî ve içtimaî zararına dikkat çekilmiştir. Bazı hadislerde de buğz ve sevgi kavramlarının birbirinin karşıtı olarak geçtiği görülür (meselâ bk. Müsned, III, 430, 439, 440; IV, 236; Buhârî, “Îmân”, 1; Tirmizî, “Birr”, 60). Müslümanlar arasında sevgi, kardeşlik ve dayanışmanın önemine dikkat çeken hadislerde onların birbirine karşı kin (şahnâ), haset, buğz gibi duygular beslememeleri istenmiştir (meselâ bk. Müsned, II, 494; Buhârî, “Edeb”, 57, 58; Müslim, “Birr”, 23, 24, 28, 30-32).
Daha çok edebî-ahlâkî eserlerde öfke ve düşmanlık gibi başlıca erdemsizliklerden söz edilirken kin duygusuna ve buna dair ibretli sözlere de yer verildiği görülür (meselâ bk. Ebû Hayyân et-Tevhîdî, s. 141, 242, 278). Ya‘kūb b. İshak el-Kindî’ye göre kin öfkenin nefiste süreklilik kazanmış şeklidir. Cürcânî de kini kısaca “intikam arzusu” olarak açıkladıktan sonra Gazzâlî’nin İḥyâʾ adlı eserindeki ifadesini aynen kullanarak bir kimseye karşı hissedilen öfke duygusunun ortaya çıktığı anda yatıştırılmaması halinde bunun insanın içine yerleşip süreklilik kazanacağını, böylece öfkenin kin halini alacağını belirtir. Aynı müellif kini “düşmanlık duygusu sebebiyle insanlara karşı kalbe yerleşen suizan” şeklinde de tanımlar. Gazzâlî, gazap duygusunun neticesi olarak gördüğü kini “bir kimsenin başka birini aşağılaması, ona nefret duyması ve bu duyguların devamlı ve kalıcı olması” diye açıkladıktan sonra kin duygusunun kişinin ahlâkî hayatı bakımından tehlikesini ve zararlı neticelerini ortaya koyar. Bunlar, birine kin besleyen kişinin sahip olduğu imkânlardan dolayı onu kıskanması ve bu kıskançlığın süreklilik kazanması, o kişiyle normal iletişimini kesmesi, aleyhinde kötü sözler söylemesi, zararlı faaliyetlerde bulunması, haklarını engellemesi, fırsat bulduğunda ona eziyet etmesi gibi İslâm’ın sosyal ilişkilerde yasaklamış olduğu kötülüklerdir. Kin tutmanın iradeyi aşan boyutunu da dikkate alan Gazzâlî, bu duygunun normal davranışları engellemeyecek şekilde dizginlenmesini, içindeki bu duyguya rağmen kişinin kendini kin beslediği şahsa iyilik etmeye zorlanmasını öğütler. Ayrıca kin beslenen tarafın da kin besleyene hak ettiği şekilde karşılık verme, onu hoş görüp normal ilişkilerini sürdürme veya ona hak ettiğinden daha ağır kötülüklerle karşılık verme şıklarından birini tercih edebileceğini, bunlardan ilkinin adalet, ikincisinin fazilet, üçüncüsünün zulüm olduğunu belirtir.
Kin duygusunun psikolojik nedenlerini inceleyen Islâm ahlâkçılarına göre yapılan bir kötülüğe karşı koyamamanın, intikam alamamanın yol açtığı öfke kalbe yerleşerek gizli bir düşmanlık duygusuna, kine dönüşür. Bu nedenle kinin başlıca ruhsal kaynağı öfke ve intikam hırsıdır. Kin birçok ruhsal ve ahlâki hastalıkların da kaynağıdır. Bunların başlıcaları hased, ilişkileri kesmek, aşağılamaya çalışmak, gıybet, sırları açıklamak, çeşitli biçimlerde eziyetler yapmak, borç ve benzeri hakları yerine getirmemek, felaketlere sevinmektir. Bunların tümü haram olan ve insanı yüksek ahlâkî niteliklerden uzaklaştıran davranış ve huylardır.
Hz. Peygamber (sas), birçok hadisinde mü`minlerin kinden uzak olmaları gerektiğini belirtir. "Mü`min kin tutmaz" buyuran Hz. peygamber (s.a.s) bir başka hadisinde kin tutmamayı hayırlı insanların nitelikleri arasında sayar. Bu hadise göre, insanların hayırlısının kim olduğu yolundaki soruya "Kalbleri mahmum olan herkes" diye cevap veren Hz. Peygamber (s.a.s), kalbi mahmum olanları "muttaki olanlar, kin ve hasetten temiz olanlar" biçiminde tanımlamıştır (Ibn Mace). Hz. Peygamber (sas), Hz. Aişe (r. anha)`ya verdiği bir öğütte de Allah`a "kalbinin kinini gidermesi ve fitne sapıklıklarından koruması" şeklinde dua etmesini buyurur.
Kin, küfür ve azgınlıkla olduğu kadar isyan ve itaattan çıkmakla da bağlantılıdır.
Garez denilen şey, ilkin kalbe çöreklenir ardından öç almaya yönelik şiddetli düşmanlık biriktirir tertemiz sinelerde. ‘Kin tutmak’, ‘kin beslemek’ gibi deyimler de düşmanlık duygusunun kalpte yeşerip kök salıverdiğini anlatır.
Bu duygu kötülüğe kapı araladığı için İslâm dini, kini onaylamaz ve bu huyun karakter haline gelmesini istemez panzehiri olan bağışlamaya teşvik eder.
Kur`an mü`minleri kin ve benzeri kötü huylara karşı uyarır, onları kinin zıddı olan bağışlayıcılığa yönlendirir. Hz. Ebû Bekir`in, Hz. Aişe`ye atılan iftiraya katılan akrabalarından Mıstah`a bir daha yardım etmeyeceğine yemin etmesi üzerine gelen âyette bağışlamanın önem ve üstünlüğüne dikkat çekilerek şöyle buyrulur: "Sizden fazilet ve servet sahibi kimseler, yakınlığı bulunanlara, yoksullara, Allah yolunda hicret edenlere birşey vermemeye yemin etmesinler, affetsinler, geçsinler. Allah`ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz?" (en-Nur, 24/22). Diğer bir âyette de cahillere uyulmaması, af yolunun tutulması emredilir (el-A`raf, 7/199). Bağışlama takvaya daha yakın olan bir davranıştır: "Sizin affetmeniz takvaya daha yakındır" (el-Bakara, 2/237). Hz. Peygamber (s.a.s) de bağışlamayı üstün ahlâkın üç niteliği arasında sayar: "Ey Ukbe, dikkat et, sana dünya ve âhiret ehlının en üstün ahlâkından haber vereyim. Gelmeyene gitmen, vermeyene vermen ve sana kötülük edeni bağışlamandır" (Ibn Ebi`d-Dünya).
Bağışlamak ve affetmek, psikolojide de söylenildiği üzere, haksızlık yapanın yaptığını onaylamak ve hak, hukuk davasından vaz geçmek değil, ona karşı içini kemiren kötü duygulardan nefsini temizlemektir.
Ayrıca kin kötü bir duygu olduğu kadar birçok istenmeyen tutumla davranışın da başlıca sebebidir. Kur'an’ı Kerim’e göreyse bu duygunun başlıca kaynağı sapkınlık ile azgınlıktır. Bu duygu küfür ve azgınlıkla olduğu kadar isyan edip itaat etmemekle bağlantılıdır bir anlamda. Allah’a itaat eden, hayatlarını O’nun emirleri, yasakları doğrultusunda düzenleyen mü’minler doğal olarak kin ve benzeri duygulardan korunur ya da uzak durur. İlahî Kelam, iman nuruyla tazelenen sineleri şeytanın oyununa gelmemeleri konusunda da uyarır: “Şeytan, şarap ve kumar ile aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak istiyor. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?” (Mâide, 5/98)
Allah`a itaat eden, hayatlarını O`nun emir ve yasakları doğrultusunda düzenleyen mü`minler doğal olarak kin ve benzeri duygulardan korunacaklar, uzak olacaklardır
Başka bir ayet-i kerime de ise cennet ehlinden şöyle bahsedilir: “Göğüslerinden kinden ne varsa hepsini çıkarıp atmışızdır. Altlarından ırmaklar akmaktadır.” (A’raf, 7/43)
Mü`minlerin bu durumu, onların bu dünyadaki durumlarının doğal sonucudur. Başka bir deyişle mü`minler dünyada düşmanlık ve kin duyguları ile bunların nedenlerinden ve yol açtığı kötülüklerden, uzak oldukları gibi Cennet`te de uzaktırlar.
İslâm dini insanî ilişkilere, kişilik haklarına huzur ve barış ortamına oldukça önem verir. Kavgaya, tartışmaya ve kırgınlıklara sebep olacak davranışlardan kaçınılması noktasında telkinlerde bulunur. Aile ya da sosyal ilişkileri zedeleyen, ahlakî zafiyete sebep olan hastalıklardan kıskançlık, kin besleme, düşmanlık etme gibi olumsuz yıkıcı davranışları yasaklar. Aslında haset ve kin birbiriyle girift duygulardır. Şöyle ki haset; başkalarının sahip olduğu mevki ve makamı yahut karşısındakinin bir vasfını çekemez. Garezde ise; haset duygusuna bağlı bir şekilde başkasına karşı gizli düşmanlık beslenir. Doğru yol elbette başkasının nimetine haset etmek değil, Allah’ın sonsuz hazinesinden istemektir. Zira yüce Yaradan isteyene ve çalışana her türlü nimeti vereceğini vaat eder. İftihâr Tablosu da ümmetine nasihatte bulunur ve der ki: “Hediyeleşiniz; zira hediye kalpteki kin ve nefreti giderir.” Ayrıca Nebiyy-i Ekrem Efendimiz, “Ey Rabbim!.. Kalbime hidayet eyle, dilimi doğru kıl, göğsümdeki hile ve kin duygusunu gider.” diye dua ve niyâzda bulunur.
Aşağıdaki hadisler de bu konuda dikkate alınması gereken önemli rehberlerdir.
"Zandan sakının. Çünkü zan, insanın içinden geçen en yalan şeydir. İnsanların gizli yönlerini araştırmayın, ayıplarını öğrenmeye çalışmayın, birbirinize karşı üstünlük yarışına girmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize karşı kin beslemeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları kardeş olunuz.” (Câmi’üs-Sağîr,2/1576)
“Bir kimse Allah’ın belirlediği cezalardan birinin uygulanmaması için aracı olursa, bundan vazgeçinceye kadar Allah’ın gazabına hedef olmaya devam eder. Bir kimse, hakkında bilgisi olmadığı bir dâvâda bir Müslüman kardeşine aşırı kin duyarsa, o kişinin hakkı konusunda Allah ile çekişmiş olur, Allah’ın gazabına maruz kalmak için aşırı bir cür’etkârlık göstermiş olur ve kıyamet gününe kadar sürekli Allah’ın lânetine uğrar. Bir kişi dünyada iken kötülemek gayesiyle bir Müslüman kardeşi hakkında bir iftirayı yayarsa, Kıyamet Günü bu suçun cezasını çekinceye kadar ateşte asılı tutmak Allah’ın üzerine bir hak olur.” (Câmi’üs-Sağîr, 2/1612)
“Şu sekiz sınıf insan Kıyamet Günü yaratıklar içinde Allah’ın en çok buğz ettiği kimselerdir: 1- Yalancılar, 2- Kibirliler, 3- Müslüman kardeşine karşı göğsünde kin tutanlar, 4- Onlarla karşılaştıklarında, içlerinde sakladıklarının tersi bir tavır takınanlar, 5- Allah ve Resûlüne (asm) itaate çağırıldıklarında ağırdan alıp, şeytan ve emirlerine davet edildiklerinde ise hızla koşanlar, 6- Hiçbir şekilde hakları olmadığı halde en ufak bir dünyalık dahi gözlerine çarpar çarpmaz yemin ederek ona sahiplenenler, 7- Söz götürüp getirenler ve dostların arasını ayıranlar, 8- Suçsuz kimselerin ayağını kaydırmak isteyenler. İşte Aziz, Celil ve Rahman olan Allah, bunların yaptıklarını çok çirkin karşılıyor.”
(Câmi’üs-Sağîr, 3/1905)
.
Sonuçta kin, nefret, haset, öfke ve bu gibi duygular manevi hayatımızı adeta kemiren hastalıklardır. Tedavi edemediğimiz takdirde zararı yine bize olacaktır. Kısa bir dünya hayatı için, nefsimize kapılıp kinimizin esiri olmak yerine, o kinden nefretten kurtulmanın yollarına bakmak ve kalbi temizlemeye çalışmak en güzelidir.
İnsan bir haksızlık karşısında elbette üzüntü duyar, canı acır. Hiç bir şey onu teselli edemez. Ama bu duygu bir adım ileri gidip de o haksızlık yapana karşı kine, nefrete dönüştüğünde kalbi yavaş yavaş katılaşmaya başlar. Belki bir süre sonra kendisi de o kişiye veya onun yakınlarına haksizlik yapmaya yeltenir duyduğu kinden dolayı. Ve ayeti kerimede bahsedilen şu duruma düşer:
"Ey iman edenler! Haktan yana olup vargücünüzle ve bütün işlerinizde adaleti gerçekleştirin ve adalet numunesi şahitler olun. Bir topluluğa karşı, içinizde beslediğiniz kin ve öfke, sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Âdil davranın, takvâya en uygun hareket budur. Allah'a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah yaptığınız her şeyden haberdardır." Maide, 8
Oysa belki de yapılacak en güzel şey, hak dairesinde hakkını aramak, bu mümkün olmuyorsa ötelerde hak talep etmek ya da Allah'a havale etmektir. Allah sorunları en güzel çözen ve en güzel hak alandır. Şu da var ki, Kin tutmamak, onun yaptığını onaylıyorum, hakkımı helal ediyorum, hiç bir hak sormayacağım anlamına gelmez.
Bu sadece bir başkası sebebiyle kendini nefretten yiyip bitirmeyi önler. Allah'a teslim olmaya yardım eder. Ve belki de o kişiyi artık hiç umursamadığının, önemsiz gördüğünün de işaretidir. Ve belki de en büyük cezadır, sana kötülük yapana karşı ayette belirtildiği gibi "Selam" deyip geçebilmek.
Mü'mince yaşamaktan ve davranmaktan çokça uzak olduğumuz şu ahir zamanda, Allah’ın ve Rasul'ünün istediği şekilde yaşamak çok zor maalesef. İnsanların birbirine nefretle, kinle baktıkları, bencilliğin had safhaya çıktığı, aleni kul hakkına girildiği, en basit şeyler için bile insanların birbirine diş bilediği, hatta cana kıydıkları böyle bir ortamda kalbe güzel olmanın yollarını öğretmek, mü'mince bir duruşa sahip olmak, hadiste de belirtilen "kor ateşi elinde tutmak"tan başka nedir?
Bazen de sadece hoşumuza gitmeyen bir davranışından ya da sözünden dolayı kin duyarız karşımızdakine ki, bu daha da kötüdür. Çünkü bu durum bir süre sonra bizi hasede, gıybete hatta iftiraya kadar götürür.
Kin nasıl kötü bir şeyse tabii ki, kine nefrete sebep olacak davranışlarda bulunmak, insanların hakkına girmek onun kadar hatta daha kötüdür. O yüzden davranışlarda dengeli olmak önemlidir.
Keşke her konuda olduğu gibi bunda da, Hz Vahşî'ye, Hz Hind'e, Hz Ebu Süfyan'a, Hz İkrime'ye ve daha nicelerine kinden uzak davranarak insanlığın ufkunu gösteren Efendimizi örnek alabilsek.
Bir de dua öğretir Alemlerin Rabbi bize, yine de kinden nefretten kurtulamıyorsak eğer. Biz de bu dua ile O'na yönelelim ve O'ndan yardım talep edelim. O da bizi affettikleri zümresine dahil eylesin böylelikle:
"Onlardan sonra gelenler (başta muhacirler olarak, kıyamete kadar gelecek müminler): “Ey kerim Rabbimiz, derler, bizi ve bizden önceki mümin kardeşlerimizi affeyle! İçimizde müminlere karşı hiçbir kin bırakma! Duamızı kabul buyur ya Rabbenâ, çünkü Sen Raûf'sun, Rahîm'sin! ” (şefkat ve ihsanın son derece fazladır)." Haşr, 10
Berat gecesi gibi rahmetin sağanak sağanak yağdığı bir gecede bile, affın önüne set olan kin, nefret, öfke ve haset gibi dinî hayatımızı tahrip eden bütün kötü hasletlerden temizlesin Rabbim kalplerimizi..
Ayşegül Eskikurt
Kaynaklar:
Alulbeyt.com
TDV İslam Ansiklopedisi, Kin Maddesi
Sorularla İslamiyet sitesi
Yorumlar
Yorum Gönder