Nil'in Melikesi Asiye
Bugün yine güzel bir insan, bir Mısır prensesi, nâm ı diğer Nil'in melikesi, düştü satır aralarıma.. bir gül kadar zarif ve çekici, bir papatya kadar narin, aynı zamanda da geç gelen baharın ansızın bastıran soğuğuna aldırmadan dimdik duran nergis çiçekleri kadar da kararlı azimli ve dayanıklı.
Benim sözlerim onu anlatmaya, kalemim onu yazmaya yetmez zira Efendiler Efendisinden (sas) en üst derecede "Cennet kadınlarının en üstünleri Hatice Bint Huveylid, Fatıma Bint Muhammed, Meryem Bint İmran, Firavun’un karısı Âsiye Bint Muzahimdir.” (Ahmed B. Hanbel, Müsned, c.1.s 36; Hakim, Müstedrek, c.2, s 594) şeklinde övgü ve taltif almış bir hanım, bir eş, bir anne ve kışta yaşamış bir mü'min... Öyle ki İslam alimleri onun peygamber olup olmama ihtimalini bile konuşmuşlar aralarında.. o halde onu arzuhal ederken sürç i lisan olursa annem beni affetsin..
“Allah, inananlara da Firavun’un karısını örnek gösterdi…” (Tahrim, 11) diye bahseder Kur'an bu güzel insandan.. ismi geçmez, ama Hz Rasul'ün sözü ile Asiye'dir o.. gercek ismi midir, yoksa başkaldırısı ona sıfat mı olmuştur bilinmez.. Ama o, en zalim, en katı kalpli, en acımasız bir eşin yanında, Musa (as) gibi bir evlât yetiştiren bir annedir aynı zamanda. Kur’ân’da kendisinden “Ey Musa! Sevilmen ve benim nezaretimde yetiştirilmen için sana kendimden bir sevgi verdim” (Taha, 39) diyerek bahsedilen ve Hz. Musa’ya karşı kalbinde derin bir şefkat ve merhamet duyan, sonra da “Bu çocuk bana da sana da göz aydınlığı olsun, onu öldürmeyin. Belki bize faydası dokunur yahut onu evlat ediniriz” (Kasas, 9) diyerek Firavun’u ikna eden ve öldürülmesine engel olan insan.
Firavun, Mısır hükümdarı! Asiye ise, Firavunun en sevdiği eşi.. Firavun, zulüm ve zorbalıkta haddini aşmış; Asiye ise şefkat ve merhamet dolu bir eş… Firavun kaba ve acımasız; Asiye nazik ve ince, fakat aynı zamanda zulüm ve inkar karşısında dik duruşun sembolü… Kadın olarak narin ve nahif bir yapıda olmasına rağmen, en yakını yani kocası olan Firavun’un zulmüne karşı dimdik durabilen, kalabalıklar içinde yalnız olsa da o, Rabbi’ni tercih edebilen bir yüce ruh.
Rivayetlerde büyük dedesinin Hz. Yusuf zamanında ona inanan Mısır kralı Velid olduğu ifade edilir. Firavun tarihin gördüğü eli kanlı zalimi, en büyük bozgunculardan biri olmasına rağmen, Hz. Asiye âdeta Hakk’ın bir lütfu olarak, belki de temiz soyunun hürmetine, bu kirlere hiç bulaşmamıştı. O el sürülmemiş bir nezafet, dürüstlük, iffet ve asalet timsaliydi. Yaşadığı sarayda, şehrinde ve ülkesinde büyük haksızlıklar ve fenalıklar yaşanırken, o kendini atalarından duyduğu güzellikleri yaşamaya adamış, şirke kapılarını kapatmış, tek başına bir ümmet gibiydi adeta. Eşinin yaptıklarından rahatsız oluyor ama onu vaz geçiremiyordu bir türlü. Kibri, gururu ve küfrü kör etmiş, kan bürümüştü eşinin gözlerini. Her şey bir yana 90 binden fazla çocuğun katili olmuştu eşi gözünün önünde.. Sadece içten içe yanıyor, üzülüyordu olup bitenlere..
Yıllar geçip de Hz. Musa peygamber olunca tebliğini ilk olarak Firavun’a arz etmişti, olanca iyilik ve nezaketiyle. Firavun içinde kalan bir parçacık iyilik emaresi ile olsa gerek bu haberi önce sevgili ve güzel eşi Asiye’ye verdi. Asiye, hem güzeldi hem akıllıydı hem de hükümdarlar sülalesinden geliyordu. Hakikatin nurunu hemen fark etti: “Ey Firavun, Musa size ne güzel ne doğru bir teklifte bulunmuş. Eğer siz kabul edenlerin ilki olursanız bu şeref size ilelebet hayır olarak yetecektir. Üstelik Musa sizin terbiyeniz altında yetişmiştir. Ondan kötülük gelmez ve size getirdiğinden de size hayırdan başkası isabet etmez.” Firavun, Asiye’yi dinlemedi. Gidip o kısır görüşlü, kötü kalpli, vezir sanılan cahil Hâman'a danıştı: “Ey Hâman söyle bakalım, bu işte bana ne yapmak düşer.” “Efendim! Bu bir felaket! Siz yüce ilahlar tarafından işte bunun için uyarılmıştınız. Görünmeyen, duyulmayan, hissedilmeyen bir ilaha inanmak ha! Siz ki yedi iklimin sahibi ve ilahların yeryüzündeki gölgesisiniz. Birinin imanı gerekiyorsa Musa’nın İlahı size iman etmelidir. Siz o denli yüce, o denli kudretli ve eşsizsiniz.” Hâman lafı uzattıkça uzattı. Bunca övgü ve tazimin arkasından kibir büyüdükçe büyüdü. O kadar ki Firavun kendini aşıp âleme semadan bakar oldu. Allahu Teâlâ ona iki vezir tayin etmişti. Biri Asiye diğeri Hâman. Hayır ile şer. O kendine en yakın olana yöneldi, Hâman’ın görüşünü tercih etti ve ebedi cehennemi kazandı.
Bu ilk karşılaşmadan sonra Hz. Asiye ilk iman edenlerden oldu. Onun iman edişiyle ilgili iki rivayet vardır. Bir rivayete göre, sarayda bir hizmetçi kadın Allah’a iman ettiği için, fırında yakılmış, onun ruhunun melekler tarafından gökyüzüne çıkarıldığını gören Asiye de Allah’a ve peygamberi Musa’ya iman etmiştir. Bu İbnü’l-Esîr’in ifadesidir. Taberî tefsirinde yer alan başka bir rivayete göre ise, Hz. Asiye, Hz. Musa’nın Firavun’un sihirbazları karşısında üstün gelmesi üzerine iman etmiştir.
Âsiye, yıllarca gizliden gizliye Allah Tealâ’ya ibadet ediyor ve Musa’nın kılavuzluğuyla imanını gizliyor ve koruyordu. Ama bu, böyle devam etmedi ve günün birinde sırrı açığa çıktı. Hz. Asiye zaten olabilecek her şeye hazırlıklıydı. Firavun’un beslediği büyük sevginin artık kendisini korumayacağını da biliyordu. Firavun yıkılmış, öfkesinden âdeta çılgına dönmüştü. Önce onu inancından vazgeçirmeye çalıştı, caydırabilmek için her yolu denedi, her hileye başvurdu. Bazen tehdit ediyor, bazen tatlı laflar ve boş vaatlerle onu kandırmaya çalışıyordu. Ancak bütün bunlar boşunaydı. Âsiye, bütün varlığıyla Allah’a inanmıştı bir kez… Nil’in getirdiği ve kendi elleriyle büyütüp yetiştirdiği çocuğu, peygamberlik makamına ulaştıran ve Firavun ve putperest kavmini hidayet etmekle görevlendiren Allah’a…
Hz. Asiye en sonunda yıllardır içinde tuttuklarını bir bir eşinin yüzüne haykırdı: “Ataların gibi yaptığın bunca zulmün ve ilahlık iddiasının karşılıksız kalacağını sanarak kendine en büyük ihaneti asıl sen yaptın. Hakikat, güneş gibi semada parıldamaya başlayalı çok oldu. Hâlbuki sen kibrinin ve öfkenin karanlığında yaşamaya devam ediyorsun. Dünya hırsı ve tahakkümün güçlü cazibesi seni bulundukları çukura çekmeye devam ediyor. Korkarım ki bu cehlin ve cüretinle insan ırkına ibret olacaksın.” Firavun Asiye’yi imanından vazgeçiremeyeceğini anlayınca, Ebû Hureyre’den nakledildiğine göre, dört kazık çaktırıp kazıklara çivileterek güneş altında bırakmış, üzerine de büyük bir taş koydurdu. İbn Abbas'tan gelen bir rivayete göre de, dininden dönmesi için Hz. Asiye'ye işkence edildiği sırada Hz. Musa (as) oradan geçiyordu. Hz. Asiye, parmağı ile durumuna işaret etti ve sordu oğluna: “Ey Musa! Söyle bana, Rabbim benden hoşnut mu, yoksa bana kızgın mı?” Hz. Musa azabının hafifletilmesi için Allah'a dua etti ve şöyle dedi: “Ey annem Asiye! Göklerin melekleri senin yolunu gözlüyor, hepsi senin özlemini çekiyor, Yüce Allah seninle iftihar ediyor… Rabbim buyurdu ki sen ne istersen o muhakkak sana ihsan edilecektir.”
Hz. Asiye Allah'tan en son şu dilekte bulundu: Ya Rabbi! Benim için cennette bir ev yap, beni Firavun’dan ve onun kötü işinden kurtar ve beni o zalimler topluluğundan selametle çıkar” (Tahrim, 11) Yüce Allah duasını kabul ederek kendisine: "Başını yukarı kaldır!" diye vahyetti. Başını kaldırınca Cennet'te kendisi için inciden yapılmış evi (sarayı) gördü ve hemen gülümsedi. Zalim Firavun ise, onun güldüğünü görünce: "Azap içinde gülen deliye bakınız!" diye bağırdı. Zulmü ve inkarı kalbini karartmış bir insan nasıl anlayabilirdi ki imandaki güzelliği? Zira Rabbinin katından gelen müjde, onun beklediği asıl mükâfattı. Hz. Asiye’nin duası kabul edilmiş, o sırada cennetteki makamı kendisine gösterilmiş ve hiçbir acı duymaksızın ruhu alınmış, üstüne konulan kaya ruhsuz kalan cesedinin üzerine düşmüştü. Böylece o, şehadet şerbetini içmiş, Cennetü’l-Me’vâ’daki ebedi dinlenme yerini seyrederek bu dünyadan ayrılmıştı. Selman el-Fârisî de onun hali için şöyle demiştir: “Asiye’ye güneşin altında işkence edilirken güneşin sıcaklığı eza verince melekler kanatları ile güneşe gölge yapıyorlardı.”
Hz. Asiye’nin bu imanı ve mücadelesi Kur’ân’da zikredilerek alemlere örnek olarak gösterildi şu nurdan beyanlarla: “Allah iman edenlere Firavun’un karısını örnek olarak gösterdi.” (Tahrim, 11) Onun bu duası ve tavrı; dünya değerlerini, hem de en göz alıcılarını, elinin tersi ile itip Allah katındaki asıl güzelliklere yönelmenin en güzel örneğidir bizlere. O bir kadının arzulayabileceği her şeyi bulabildiği Firavun sarayında yaşıyordu. Fakat imanı sayesinde bütün bunları ayakları altına almış, hepsini elinin tersiyle geri itmişti.
İşte Firavun’un karısı Asiye..
Zulüm ve inkar karşısında dik duruşun sembolü.. narin ve naif bir yapıda olmasına rağmen, en yakını, yani kocası olan Firavun’un zulmüne karşı dimdik durabilmiş, küfrün ocağında peygamber yetiştirmeyi başarmış bir kadındı.. Kalabalıklar içinde yalnız olsa da o, Rabbi’ni tercih etmişti. Önüne dünyanın bütün nimetleri serilmesine rağmen o yalnızca “cennette bir ev”e talip olmuştu....
Rabbim şefaatine nail eylesin.... (Farklı kaynaklardan alıntılarla)
Ayşegül Eskikurt
Yorumlar
Yorum Gönder