Ahiret Yurdunun Kapısında

Kur'an-ı Kerim Efendimize (sas) verilen en büyük mucizedir.. Onu okurken insan ister istemez farklı duygulara kapılır.. Sureler arasında geçiş yaparken adeta birbirini takip eden şiir misali bir dille karşılaşır insan..

Oysa sureler ve ayetler aynı zamanda, birbiri ardınca inmemiştir.. Fakat okuyanlar bilir ki hiç bir kopukluk yoktur, hem ses hem de mânâ bakımından..

Zümer sûresini okuyorum. Zümer, kelime olarak topluluk, grup demek.. Sûrede öyle bir sahne vardır ki, insanı titretir ve derinden etkiler.. Adeta olayların içinde bulur kendini okurken: 

"Sûr'a üflenir; Allah’ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde kim varsa çarpılıp cansız yere düşer. Sonra ona bir daha üflenir: Bir de bakarsın bütün insanlar, kabirlerinden ayağa kalkmış, etrafa bakınıp duruyorlar!

Mahşer yeri Rabbinin nûru ile ışıl ışıl aydınlanır. Amel defterleri, ortaya konur, derken... peygamberler ve şahitler getirilir. Haklarında tam adaletle hükmedilir ve onlara asla haksızlık yapılmaz.
  
Herkese, yaptığının karşılığı tam tamına ödenir. Zaten Allah, onların yaptıklarını pek iyi bilmektedir." Zümer, 68-70

Mahşer bitmiş, hesap bitmiş, herkesin nereye gideceği belli olmuştur.. İnsanlar grup grup kalacakları yere sevk edilirler..
Önce cehennemlikler anlatılır şu satırlarla:
  
"Kâfirler bölük bölük cehenneme sürülür. Nihayet oraya varıp da kapılar açılınca cehennem bekçileri onlara şöyle sorar:

"Size Rabbinizin âyetlerini okuyan ve Allah’ın huzuruna çıkacağınız bu günü bildirerek sizi uyaran peygamberleriniz gelmedi mi?"

"Evet geldiler." derler.

"Fakat kâfirler hakkında azap hükmü kesinleşti, şimdi ne desek boş!"
  
"Cehennemin kapılarından orada ebedi kalmak üzere, girin! Allah’a karşı büyüklük taslayanların kalacakları yer, ne fena bir yer!" denilir." Zümer, 71-72

Zira, verilen ömür sermayesini israf etmiş, verilen aklı batıl yollarda çürütmüş, yaratılmışa haksızlık ve eziyet etmiş, dünyanın geçici güzelliklerine kanmış ve bu imtihan hiç olmayacakmış gibi yaşamışken, bir anda hesapta bulmuşlar kendilerini ve kaybetmişler ne yazık ki.! Şimdi de yine hiç beklemedikleri o azap kapısında perişan halde bağırışmakta ve pişmanlıklarını dile getirmekteler..

Ne hazin bir sahne, ne acı bir son ve ne büyük bir hezimet..!

Kur'an insanların gönlüne inşirah veren, umut aşılayan bir müjdedir gökler ötesinden.. İşte burada da o karanlık sahneyi okuyup da korkudan lâl kesilen insanoğluna bir başka sahne sunulur hemen peşine.. Ama bu defa aydınlık bir sahnedir ve şu gönüle dokunan ifadelerle cennetlikler ve onların sevinci anlatılır:

"Rab'lerine karşı gelmekten sakınanlar ise bölük bölük cennete sevkolunurlar. Nihayet oraya varıp da kapıları açılınca cennet bekçileri "Selâm olsun sizlere, ne mutlu size! Haydi, ebediyyen kalmak üzere, giriniz oraya!" derler. Onlar da şöyle karşılık verirler: "Hamd-ü senalar olsun o Allah'a ki sözünde durdu ve dilediğimiz yerinde oturacağımız şekilde bizi cennete yerleştirdi. Çalışanların mükafatları ne güzelmiş!"

Nasıl sevinmesinler ki? O kadar sıkıntı çekmişler, dünya hayatının çilelerine katlanmışlar, iyi bir kul olabilmek için uğraşmışlar ve hak olandan taviz vermeden, sabırla beklemişler bu imtihanı.. Sonunda da "Kazandın. Artık bitti. Bundan sonra üzülmek yok. Endişe yok" denilmiş ve bir anda hayal ettikleri o rıza kapısının önünde buluvermişler kendilerini. Ne güzel bir son ve büyük bir saadet...!

Ne zaman bu ayetleri okusam , küçük bir çocuk gibi titrer kalbim, dilim yalvarır,  yakarır... "Acaba", der.. "Acaba Rabbim,  görebilecek miyim?" 

O gün orada bu olaya şahitlik eden birileri de vardır.. Hamele-i Arş  yani Arşı taşıyan melekler..Onlar hem izlemekte hem de dua etmektedirler:

"Sen o gün melekleri de Arş'ın etrafını çevrelemiş Rablerine zikir, tenzih ve hamd eden vaziyette görürsün."

Ve "Derken, aralarında adaletle hükmolunur ve "Hamd-ü senalar Rabbülâlemin olan Allah'a mahsustur." diye bitirilir."

İşte böylece hesap görülmüş, herkes kalacağı yere gönderilmiş olur..

Neden melekler bu hadiseye şahitlik eder ve sonunda hamdu senada bulunur, mahiyeti nedir, bilinmez. Ama Zümer sûresini sonunda olaya şahitlik ettikleri bildirilen bu melekler, bir sonraki sûre, Mü'min sûresinin baş kısmında farklı bir şekilde karşımıza çıkar.
Orada ifade edildiği üzere, aslında onlar daha dünyada iken bizleri seyretmekte ve sürekli bizler için dua etmektedirler, tabii hak eden kullara, şu güzel sözlerle:

"Arşı taşıyan, bir de onun çevresinde bulunan melekler devamlı olarak Rab'lerini zikir ve O'na hamd ederler. O'na gerçekten inanır ve müminler için şöylece af dileyip dua ederler:

"Ey Ulu Rabbimiz, senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır! O halde tövbe edenleri ve Senin yoluna tâbi olanları affet ve onları cehennem azabından koru!"

"Ey bizim ulu Rabbimiz! Sen, onları ve onlarla birlikte babalarından, eşlerinden ve nesillerinden iyi kimseleri kendilerine vâd ettiğin Adn cennetlerine yerleştir. Muhakkak ki Sen azîz ve hakîmsin (üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibisin).
Hem onları kötülüklerden, günahlardan koru. Sen kimi dünyada kötülüklerden korursan, muhakkak ki ona (ukbada) merhamet edersin.İşte asıl kurtuluş ve büyük mutluluk da budur."

Peşpeşe iki sûre.. ilkinin son kısmında grup grup kalıcı yurtlarına sevk edilen insanlar ve Allah'ın adaleti karşısında hamdu senada bulunan Arş-ı A'la melekleri.. hemen peşinden gelen diğer sûrenin ilk kısmında ise bu güzel ve mutlu sona erebilmemiz için gece gündüz bize dua hâlleri.. 

Rabbim Kur'an ayında bir kez daha yalvarıyoruz.. ne olur kitabını hakkıyla okuyup, anlayıp, kendine hayat edinenlerden eyle bizleri de..
Ayşegül Eskikurt 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

En Güzel Mevsim

Mükâfat Beklentisi

Bir Veda.. Bir Muhasebe..