Sabretmek.. Ama Nasıl.?

İnsan dünyada sahip olamadığı her şey için zamanı suçlar. Ya da yapamadığı, elde edemediği şeyler için. Bir yerlere yetişmek için çabalar durur bir hayat boyu. Ama zaman onun önüne engeldir. İstediğini elde edemediğinde kızar, isyan eder. Ve daha çok zaman harcar elde edebilmek için. O koştukça emellerinin peşinden, dünya daha çok, daha çok, der ve kendine çeker. Bir kısır döngüdür bu, çünkü insanoğlunun istekleri hiç bitmez. İstedikçe hırs gösterdikce sabırsızlaşır. Bir an önce kavuşmak ister emellerine.

Oysa emellerinin çokluğu nispetinde elem duyar insanoğlu. Öyle bir yük bindirir ki zayıf omuzlarına. Bir an önce büyüsün, bir an önce okusun, bitirsin, mezun olsun, iş sahibi olsun, evlensin, çocuğu olsun, evi olsun, arabası olsun, makamı mevkisi olsun, çocuğu da çabucak büyüsün, o da okusun bitirsin evlensin, işi olsun vs vs ...
Ve bu böyle devam eder. Elinden kaçıp giden günlerin farkında bile olmaz.

Halbuki her güzel iş sabır ister. Emek ve kararlılık ister. Beklemeyi bilmek gerekir. Nasibe ulaşmak için sabrı yol edinmek gerekir. Bir çocuk sabırla büyür. Bir insan sabırla ilim öğrenir, hayatın anlamını fark eder.

Bütün bu hengâmede iyi insan olmaya tahammül etmek, güzel davranışlarda bulunmak, en azından Allahın rızasını gözeten davranışlarda sabır sebat etmek gerekir. Sabredemeyen terkedip gider çünkü. Hayatın akışına kaptırır kendini. Zaman geçiyor, bitiyor, dünyalık kazanmak lazım, diyerek asıl hayatını ebedi saadetini feda eder.

İnsan musibetler anında da zamanı suçlar. Günlere aylara senelere uğursuzluk biçer. Ya kendine hayıflanır, geçmişe küfreder başına gelenlerden dolayı.. Ya da geleceğin belirsizliği içini kemirir de korku içinde yaşamaya başlar. Gelecek kaygısı bir çığ gibi büyür, içine alır, yutar gider. Ya aç kalırsam, ya işimi kaybedersem, ya başıma bir şey gelirse... Ya kazanamazsam... Der der durur... Ya da başına gelen hastalık, zorluk veya musibet hiç geçmeyecek bitmeyecek sanır.

Burada da yine sabır devreye girer. Dayanma gücüdür çünkü sabır. İsyan etmemenin adıdır her ne olursa olsun. Sıkıntılar elbet geçer. Öldürmeyen acı güçlendirir insanı ama beklemeyi bilene.

İşte o yüzden bekleme ve dayanma sanatıdır sanatıdır sabır. Teslim olmaktır Allah'ın biçtiği nasibe.. Üzerine düşeni yaptıktan sonra, her ne sonuçla karşılaşırsa karşılaşsın tevekkül etmeyi bilmektir.

Ama her şeyin ötesinde bütün bunları yapabilmek için gerekli olan şey, itminan ve güçlü bir imandır. İnanan insan hem ümitvardır. Hem aceleci değildir. Beklemeyi bilir. Hem gelecek kaygısı duymaz, çünkü Rabbine olan güveni tamdır. Hem O'ndan gelen her musibetin, sıkıntının bir nevi nefis terbiyesi olduğunun farkındadır. Her zorluğun yanında iki kolaylığın olduğunun farkındadır. Burada çektiği sıkıntıların, hem bu dünyada hem de ahirette kazanç olarak döneceğinin farkındadır. Sıkıntı ve musibet anlarının, Rabbine yakınlaşmaya vesile olduğunu bilir.

O yüzden kişi imanı kadar sabreder. İmanı ne kadar güçlü ise sabrı da o kadar güçlüdür. Sabır istenmez bu yüzden durduk yere. O bir haldir. Bir hayat felsefesi yaşayış biçimidir. İmanın davranışlara aksetmiş halidir. Teslimiyet ve tevekkülün ete kemiğe bürünmüş halidir ve eğer iman varsa, gerektiğinde kendiliğinden ortaya çıkar, çünkü sabır imanın yarısıdır. İman zayıfsa, nefis isyan çığlıkları atar boyuna, her adım attığında şu hayat yolunda.

Hem hayatı dolu dolu yaşar sabrı bilen. Elindekinin farkındadır. Zamanı durdurmak ister. Her bir anın lezzetine vararak sürdürür şu kısacık hayatı. Güzelliklerin farkına varır. Sükûnete erer. Kendine duraklar, dinlenecek yerler tayin eder hayatın köşe taşları arasında. Seyreder, akıp giden kainati..

Dolayısıyla, sabra eren kişi en güzel fazilete de ermiş demektir. Çünkü böyle bir insan, herhangi bir iş karşısında kararlı olur, pes etmez, vazgeçmez.
Öfkelendiğinde öfkesine sahip çıkar.
Saygısızlıkla karşılaştığında, selâm, der geçer.
Hakkını aramak için kaba kuvvete baş vurmaz.
Kinini, nefretini insanlardan çıkarmaz.
Her nerede olursa olsun, aceleci davranarak, başkalarının hakkına girmekten korkar.
Şehevani arzularının esiri olmaz, nefsinin isteklerine set çekebilir.
Yani eline, diline, beline sahip çıkar. Edep ve sabır ikiz kardeş gibidir o yüzden..

Yanında yatalak bir hasta olsa bile ona bakmaktan yüksünmez.
Kendi hastalığından ya da başına gelenlerden şikayet etmez.
Ne kendine, ne başkasına, ne de hayata, istedikleri olmuyor diye belâ okumaz.

Eline emanet olarak verilen yavruyu büyütürken, gecesi gündüzüne karıştığında, yedirip içirdiğinde, insan yetiştirmenin her devresinde ayrı ayrı yorgunluk yaşayıp, bunaldığında da, ne kendine ne de yavrusuna beddua okumaz.

Sabır oturduğun yerde boş boş beklemek de değildir, elini böğrüne koyarak.
Rötar yapmış bir treni beklerken sinirlenmek ya da isyan etmek yerine kitap okumak, belki bir kahve içmek, gökyüzüne, kuşlara bakmak gibidir aktif sabır.
O trenin kompartımanında yolculuk ederken, sadece gideceği yere odaklanmak yerine, pencereden dışarı bakarak, geçip gittiği güzergâhta önüne serilen güzellikleri görebilmektir.
Ya da bir tohumu toprakla buluşturduktan sonra güzelce sulayıp, bakımını yapıp, tomurcuğa durmasını seyretmektir.. 
Güneşin doğuşunu ve batışını izlerken zamanın baş döndürücü hızını farkedip ruhunu yavaşlatmak ve sükunete erdirmenin yollarını aramaktır belki de..

Ama her şeyden öte, hayat enstrümanını çalma yolunda, hayata dair her bir tınıyı öğrenme, her bir notayı atlamadan görebilme becerisidir sabır.. Yılmadan.. Yorulmadan..

Öyleyse "Sabredenleri müjdele..."
Çünkü "Allah sabredenlerle beraberdir."
Ne güzel değil mi...?
Peki değmez mi...?
Ayşegül Eskikurt

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

En Güzel Mevsim

Mükâfat Beklentisi

Bir Veda.. Bir Muhasebe..