Güzel Ahlak, Âdâb-ı Muâşeret ve Kul Hakkı
Ahlak yaratılış mânâsına geldigi için davranışlar bütününü de ifade eder. Bütün toplumlarda hoşa giden ve gitmeyen davranışlardan hareketle genel geçer bir tabirin adı olmuştur güzel ahlak.. Yani iyi huylu, yaratılışına uygun davranan iyi insan mânâsına..
Edep de aslında güzel ahlak sahibi insanların sahip olduğu özelliğe verilen bir isim. Kendini bilen, nerede nasıl davranması gerektiğinin farkında, sınırlarının farkında olan insan demektir edepli insan..
Edebin çoğulu olan âdâb kelimesi ile birleşerek dilimize yerleşen âdâb-ı muâşeret kavramı ise bir nevi görgü kuralları demektir ki, çok eski yıllarda ders olarak bile okutulurmuş.
Görgü kuralları maalesef günümüzde unutulmaya yüz tutmuş halde. Özellikle yetişen yeni neslin çoğu edebe uygun davranmak bir yana, canı nasıl isterse öyle davranmayı şiar edinmiş kendince. Oysa görgü ve âdâb kişiyi güzel ahlaka götüren en önemli unsur.
Peki âdâb-ı muaşereti bu denli önemli kılan ne? Kul hakkı olabilir mi? Peki nasıl?
İnsanlar edebe aykırı davrandıklarında güzel ahlaktan uzaklaşıp kul hakkına girdiklerinin farkında değiller maalesef.
Mesela kaba saba davranıp gelişi güzel konuşan bir kişi, karşısındaki insanın kalbini kırabilir. Oysa güzel konuşmak sadakadır ve sünnettir.
Sırada, kuyrukta beklemeyi kendine yetiremeyen kişiler başkasının hakkına girer. Oysa sabır beklemeyi gerektirir ve hak ihlalini de önler.
Öfke şeytandandır. Mü'min sıfatı değildir. Gereksiz yere öfkelenen kişi, kalp kırdığı için aynı zamanda kul hakkına da girer. Bunun yanında teenni ile davranmak ise olması gerekendir.
Yere çöp ve benzeri şeyler atmak, tükürmek, insanları rahatsız eden davranışlarda bulunmak kul hakkı iken tam tersi çöpleri ve eziyet veren şeyleri gidermek sadakadır ve sünnettir.
Büyüklere hürmet göstermek, küçüklere şefkat ve merhametle davranmak da hem adab hem de olması gerekendir. Çünkü, buna zıt davrananlar bizden değildir, buyurur Allah Rasulü (sas).
İnsanları hor görmek, ulu orta küçümsemek, alay etmek, dalga geçmek, canım nasıl isterse öyle davranırım demek de kul hakkıdır. Kendini herşeyden müstağni kılarak başkalarına türlü iş yüklemek de.. Gürültü yaparak insanları rahatsız etmek, başkasının evinin önünü pisletmek ya da üzerinden çöp atmak da kul hakkına giren, aynı zamanda edebe de aykırı davranışlardır. Çünkü her insan değerlidir Allah katında.
Konuşma adabı, oturup kalkma adabı, yeme içme adabı, iletişim adabı kişiyi güzelleştirirken kul hakkına girmekten de korur.
Ne güzel söylemiş Abdullah bin Mübârek hz leri:
"Edepli davranmakta gevşeklik gösteren kimse Sünnetlerden mahrumiyetle cezalandırılır.(O edepli olmayı terk ettiği zaman
gün gelir sünnetleri terk etmeye başlar.)
Sünnetleri kılmakta gevşeklik gösteren kimse Farzlardan mahrum bırakılır.(Sünnetleri terk etmeye devam eden kimse bir süre sonra farzları da terk etmeye başlar)
Farzlarda gevşeklik gösteren kimsenin akıbeti ise marifetten (Allah’ı tanımaktan) mahrum kalmaktır.(Farzlara gereken önemi vermeyen kimse Marifetullaha ulaşamaz.)
Nice küçük amel,niyetle büyür. Nice büyük amel ise niyetle küçülür."
Çocuk evde önce edebi öğrenir, insanlara nasıl davranması gerektiğini öğrenir. Anne baba ve yetişkinler onun aynasıdır. Onlarda gördüğünü kendi de uygulamaya başlar sonra. Sevgi gördü ise sever, nefret ve şiddet gördü ise kin ve nefret kusar etrafa. Yalan gördü ise aldatır, kibir gördü ise aşağılamayı öğrenir. Nezaket gördüyse kibarlık ve nezaket insanı olur. Kabalık gördüyse maganda. Yani anne babalar ne ekerse onu biçer yavrularında..
Âdâb-ı muâşeret deyip de geçmemek lazım o yüzden, vesselâm..
Ayşegül Eskikurt
Yorumlar
Yorum Gönder