Hürmet ve Merhamet

“Küçüklerine merhamet etmeyen, büyüklerine saygı göstermeyen ve iyilikle emredip; kötülükten men etmeyen bizden değildir.”(Müslim, İman 93)

Cevamiu'l Kelim, yani sözü en güzel, en kısa ve öz şekilde aktaran Söz Sultanı Efendimiz üç cümlede özetlemiş aile ve toplum huzurunu.

Ne yazık ki bunların bir çoğundan uzak yaşıyoruz bu günlerde. Ahir zaman.. İnsanlar değişti. Toplum değişti.. Zaten çözülme ve bozulma da insan ile başlamadı mı..? Ya da hep böyleydi de biz fark etmedik..!!

Bakıyorsunuz etrafınıza, herkes karşısındakini dinlemeden, anlamaya çalışmadan kendisinin haklı olduğunu iddia ediyor sürekli. Üstelik başkasının hayatına karışmayı, engel koymayı ya da zaptu rapt almayı kendine vazife edinmişler adeta..

Yaş itibarı ile küçük olanlar, büyüklerin kendilerini anlamadığından dem vurarak, haklarını öfke, hınç ve nefretle alabileceklerini zannediyorlar. Oysa hak aramanın bir çok yolu varken. Din hürmeti emrediyor fakat hürmeti koşulsuz itaat zannediyor gençler maalesef. Hürmet ederek kendi haklarını savunamayacaklarını düşünüyorlar. Umursamıyorlar zaten çarşıda pazarda elinden tutulması gereken yaşlıları, görmezden geliyorlar, sanki kendileri hiç yaşlanmayacaklarmış gibi.. Tam da hürmete, merhamete muhtaç çağında bırakıveriyorlar anne babalarını kapının önüne.. 

Yaş itibarı ile büyük olanlar ise tecrübeyi kibir ve gururla karıştırıp elleri altındaki küçüklerin koşulsuz itaat etmesini istiyorlar merhametsizce.. Oysa şefkat diyor Alemlerin Efendisi (sas).. Kendileri nasıl hürmete muhtaçsa küçüklerin ihtiyacının da şefkat ve merhamet olduğunu unutuyorlar. Hatta küçüklere şefkat ve sevgi göstermeyi bir insanlık zaafı olarak kabul ediyorlar ne yazık ki. Hâlbuki bütün psikolojik hastalıkların başı sevgisizlik ve şefkatten uzak kalmak değil mi? Nasıl da muhtaç yavrular anne babalarının şefkatine sığınmaya.

Kalbinin kasvetinden şikâyet eden bir sahâbîye Efendimiz (sas):

“Eğer kalbinin yumuşamasını istiyorsan, fakire yedir, yetimin başını okşa!” buyurur. (Ahmed, II, 263, 387)

Çünkü bir yavruya gösterilen şefkat, merhamet kalbi de harekete geçirir.

Çocuğunu hiç sevip öpmediğini söyleyen bir başkasına da hayretle bakıp:

“Merhamet etmeyen kimseye merhamet olunmaz” buyurur.

(Buhârî, Edeb 18; Müslim, Fezâil 65. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 145;Tirmizî, Birr 12)

Anne babalar kendilerine emanet verilen çocukları kendi malları gibi görüp, âdeta yaşayamadıklarını onlarda görme veya hayallerini onlarda yaşatma yoluna gidiyorlar, ellerine verilen emanetlerin aynı zamanda hür bireyler olduğunu unutarak. Bir dünya çiziyorlar onlar için, sınırlarını kendilerinin belirlediği. Oysa şefkat ve merhamet onları koruyup kollamayı gerektiriyor aslında. Çocuğun kendi ayakları üzerinde durması o şefkatle gerçekleşir, ancak fark edemiyorlar. 

Böylece hürmeti unutan gençler isyankar, saygısız; şefkati unutan büyükler de despot ve koşulsuz itaat sevdalısı kibir örneğine dönüşüyorlar ve bu kısır döngü böylece devam edip gidiyor ne yazık ki..

İşte tam burada sorumluluk devreye giriyor. Daha önce de geçtiği gibi herkes birbirinin çobanı aslında. Birbirlerine iyi olanı, güzel olanı öğretmek, tavsiye etmekle yükümlü her bir mü'min kul. Ya ilim ile, ya kendini düzelterek eksiklerini bulup, ya da bir hayırhah edinerek.. herkes hak olanı, güzel olanı birbirine göstermekle yükümlü..

Asr suresinde ifade edildiği üzere birbirine hakkı ve sabrı tavsiye eden, iyiliğe ve güzelliğe odaklanmış kalbi güzel insanlar ancak toplumu iyilestirebilecek çünkü.

Evet üç cümle ve o üç cümlenin ilk anda çağrıştırdıkları..

Ne demiş Bernard Shaw:
"İnsanlığın sorunlarının üst üste yığılarak neredeyse çözülmez hal aldığı günümüzde
- Hz. Muhammed’e (sas) her zamankinden daha fazla muhtacız.
Eğer O aramızda olsaydı, bütün bunları oturup bir fincan kahve içme rahatlığı ile çözerdi.."
.
Ne de güzel demiş değil mi...?
Ayşegül Eskikurt

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

En Güzel Mevsim

Mükâfat Beklentisi

Bir Veda.. Bir Muhasebe..