Takva Nedir? Müttakî Kime Denir?
زَوَّدَكَ اللهُ التَّقْوَى، وَغَفَرَ ذَنْبَكَ، وَيَسَّرَ لَكَ الْخَيْرَ حَيْثُ مَا كُنْتَ
“Allah seni takva ile rızıklandırsın,günahını bağışlasın ve nerede olursan ol, senin için hayırlı olanını kolaylaştırsın.”
Tirmizi, Daavât, 44
Yolculuğa çıkan bir gencin dua istemesi üzerine Efendimiz bu duayı etmiş ona.
Benzer bir ifade şu ayet-i kerimede de var:
“(Ey mü’minler! Âhiret için) azık edinin! Bilin ki azığın en hayırlısı takvâ azığıdır. Ey akıl sahipleri! Bana karşı takvâ sahibi olun!” (Bakara,197)
Bir başka ayette de elbiseye benzetir takvayı yüce Rabbimiz:
“Ey Âdem oğulları! Sizin için ayıp yerlerinizi örtecek giysiler ve süslenecek elbiseler yarattık. Takvâ elbisesi ise daha hayırlıdır. Bunlar Allah’ın âyetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar (diye onları indirdi).” (A’râf,26)
Biz takvayı genelde bir kenara çekilip çokça ibadetle meşgul olma zannederiz. Oysa Kur'an'ın ve Hz Peygamber’in tanımladığı ve bizden istenen takva çok farklı.. Tam da hayatın içinde ve insan olmanın en birinci lüzumu, kendi fıtratımızda ulaşabilme adına yapmamız istenen davranışlar bütünü aslında..
Bakalım nedir takva?
Takvâ; tenhâda, toplum içinde, belâ ve musîbet ânında, bolluk ve refahta, yokluk ve darlıkta, hâsılı her hâlükârda Allah’a karşı saygılı olmayı, devamlı uyanık, dikkatli ve şuurlu bulunmayı gerektirir.
Meymûn bin Mihrân şöyle der:
“Kul, «Yediğini ve giydiğini nereden karşılıyor?» diye ortağını gözetleyip hesâba çektiği gibi, kendi öz nefsini denetleyip hesâba çekmedikçe, asla takvâ sahibi olamaz.” (Tirmizî, Kıyâmet, 25/2459)
Takvanın üç mertebesi vardır:
1. Şirkten takva: İman ederek şirkten korunmak. Kişi böylece ebedî cehennemde kalmaktan korunmuş olur.
2. Masiyetten takva: Büyük günahları işlemekten, küçüklerde de ısrardan sakınmak. Takvanın en yaygın mânâsı budur.
3. Masivadan takva: Kalbini, Hakk’tan alıkoyan her şeyden uzak tutmak.
"Kul, sakıncalı olana düşmemek için, sakıncasız olandan da çekinmedikçe takva sahibi olamaz." (Tirmizî, "Kıyâme", 19; İbn Mâce, "Zühd", 24.)
"Kul, vicdanını rahatsız eden şeyi terketmedikçe takva derecesini elde edemez." (Buhârî,"Imân", I.)
"Ey imân edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilden korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin" (Âli İmran, 3/102).
Bu ayetin açıklaması mahiyetinde olan diğer bir ayetin meâli şöyledir:
"O halde gücünüzün yettiği kadar Allah'tan korkun. Dinleyin, itâat edin, kendi iyiliğinize olarak harcayın. Kim nefsinin cimriliğinden kurtulursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir" (et-Teğabun, 64/16), (el-Beydâvî, Envaru't-Tenzîl ve Esrânu't-Te'vîl, Mısır, 1955, 1, 6)
"Helâl belli. haram da bellidir. Fakat bu ikisinin arasında şüpheli şeyler vardır. Bu nedenle şüphelerden korunan, dinini ve ırzını temiz tutmuş olur. Şüphelere düşen, harama da düşer. Nasıl koruluğun kenarında koyun otlatan çobanın koyunlarının her an koruluğa girme ihtimali varsa, şüpheli şeylerden korunmayanın harama düşme ihtimali de öylece vardır. Haberiniz olsun ki, her hükümdarın koruluğu vardır. Allah'ın korusu da haramlardır" (Buhârı, İmân, 39; Müslim, Müsâkat, 107; Ebu Davud, Büyû', 3; Tirmizî Büyû', 1; Neseî, Büyû', 2; İbn Mâce, Fiten, 14; Ahmed b. Hanbel, IV, 267).
Allah katında da gerçek ve yegâne üstünlük takva üstünlüğüdür. Kur'an bu takva üstünlüğünü şöyle ifade eder:
"Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstün olanınız, takva bakımından en üstün olanınız (Allah'tan en çok korkanınız)dır. Şüphesiz Allah bilendir. her şeyden haberi olandır" (el-Hucurât, 49/13).
Hz. Peygamber (sas) veda hutbesinde aynı durumu şöyle izah etmiştir: "Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız birdir. Hepiniz Âdemdensiniz ve Âdem de topraktandır. Allah'ın yanında en üstün olanınız takvası en fazla olanınızdır. Araplarla Arap olmayanların birbirine karşı üstünlüğü ancak takva iledir" (Ahmed Zeki Safve, Cemheretu Hutebi'l-Arab, Mısır 1962, I, 157).
Başka bir hadiste de Resulullah (s.a.s): "Arabın Arab olmayana hiç bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir" (Ahmed b. Hanbel, V, 411) diyerek, bu hususu te'yid etmiştir.
Ebu Hureyre'nin naklettiğine göre Resulullah (sas) şöyle buyurmuştur: "Birbirinize hased etmeyin. Kendiniz almak istemediğiniz halde diğerini zarara sokmak için bir malı medh edip fiyatını artırma yarışına kalkışmayın. Birbirinize buğz etmeyin. Birbirinize yüz çevirip arka dönmeyin. Sizden bazınız diğer bazınızın alış verişi üzerine alış verişe girişmesin. Ey Allah'ın kullan! Birbirinizle kardeşler olunuz. Müslüman Müslümanın kardeşidir. Müslüman Müslüman'a zulmetmez. Yardıma muhtaç olduğu zaman da onu yalnız ve yardımcısız bırakmaz. Onu hor ve hakir görmez. Takva işte budur. "Resulullah (s.a.s) "takva işte budur." sözünü üç defâ tekrarlamış ve her seferinde de eli ile göğsüne işaret etmiştir (Müslim, Birr, 32; Tirmiz, Birr, 18; Ahmed b. Hanbel, II, 325).
Kur'an da mü'minlere bu konuda şu ikazı yapar:
"İyilik ve takvada yardımlaşın. Günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayın" (el-Mâide, 5/2)
Takvanın en güzel tanımlarından biri şu ifadelerde saklıdır:
Hz. Ömer, bir gün Übey bin Kâ’b Hazretlerine takvânın ne olduğunu sormuştu. Übey (r.a.) da ona:
“–Sen hiç dikenli bir yolda yürüdün mü ey Ömer?” diye sordu. Hz. Ömer:
“–Evet, yürüdüm” karşılığını verince bu sefer Übey (r.a.):
“–Peki, ne yaptın?” diye sordu. Hz. Ömer:
“–Elbisemi topladım ve dikenlerin bana zarar vermemesi için bütün dikkatimi sarf ettim” cevabını verdi. Bunun üzerine Übey bin Kâ’b (r.a.):
“–İşte takvâ budur” dedi. (İbni Kesîr, Tefsîr, I, 42)
Cenâb-ı Hak takvâ sahibi kullarının bir kısım vasıflarını Kur'an'da şöyle zikreder:
Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere iman etmek,
Allah’ın rızâsını gözeterek yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, isteyenlere ve kölelere malın sevilen ve güzel kısmından infak etmek,
Namaz kılmak,
Zekât vermek,
Anlaşma yaptığı zaman sözünü yerine getirmek,
Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabretmek. (Bakara 2/177)
Bollukta da darlıkta da Allah için infak etmek,
Öfkeyi yutmak,
İnsanları affetmek,
Herhangi bir günah işleyince Allah’ı hatırlayıp hemen tevbe istiğfar etmek ve,
Kötülükler üzerinde bile bile ısrar etmemek. (Âl-i İmrân 3/134-135)
Takva sahibi bir insan olabilmek için kulun da bir adım atması gerekir. Nitekim şöyle buyurur Allah Rasûlü (sas):
"Sen Allah’tan korkarak (yanlış) bir şeyi terkedersen, Allah sana ondan daha hayırlısını (dünyada veya âhirette) mutlaka ihsân eder!” (Bkz. Ahmed, V, 78, 79, 363)
Hz. Ömer de buna işaretle şöyle der:
“Günahlardan korunmaya çalışmayan kimse, korunup takvâya erdirilmez.” (Buhârî, el-Edebü’l-müfred, no: 371)
Takva aynı zamanda müminin çıkış yolu, kurtarıcısıdır.
Ebû Zer (r.a.) şöyle anlatıyor:
“Resûlullah bir gün:
«–Ben öyle bir âyet biliyorum ki, şayet insanların tamamı onunla amel etseydi, hepsine de kâfi gelirdi» buyurmuştu. Ashâb-ı Kirâm:
«–Ey Allah’ın Resûlü, bu hangi âyettir?» diye sordular. Allah Resûlü:
«Kim Allah’a karşı takvâ sahibi olursa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder» âyetini tilâvet buyurdu.” (İbni Mâce, Zühd, 24)
Bahsi geçen ayet-i Kerimelerde ifade edilen şudur:
"Kim takva sahibi olur Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona sıkıntıdan çıkış kapıları açar. Hiç beklemediği yerden onu rızıklandırır.” (Talâk 65/3)
“…Kim Allah'ı sayıp, O'na karşı gelmekten korkarsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir.
İşte bu, Allah’ın size indirdiği buyruğudur. Kim Allah'a karşı gelmekten korkarsa Allah onun kötülüklerini, günahlarını örter, onun mükâfatını artırır, çok büyük ecirler ihsân eder.” (Talâk 65/4-5)
Sonuç olarak, Takvânın alt sınırı küfür ve şirkten korunmak, ortası büyük ve küçük günahları terk etmek, üst seviyesi de, gönlü Cenab-ı Hakk’ın râzı olmayacağı her türlü menfî düşünceden korumak ve Allah’tan başka her şeyden (mâsivâ) yüz çevirmektir..
Hz Peygamber'in duaları ile bitirelim öyleyse..
Allah’ım! Nefsime takvâsını ver ve onu tezkiye et! Sen onu en iyi tezkiye edensin. Sen onun velîsi ve Mevlâ’sısın…” (Müslim, Zikir, 73)
Allahım! Senden hidâyet, takvâ, iffet ve gönül zenginliği isterim." (Müslim, Zikir 72, Tirmizî, Daavât 72)
Amin..
Yorumlar
Yorum Gönder