Haşim'in Yetimi, Muttalip'in Kölesi


Hayat bazen renkli, bazen siyah beyaz bir film gibi. Hani deriz ya film gibi bir hayatı varmış, diye. Aslında herkes kendi filminin başrol oyuncusu değil midir ki? Her birimizin sakladığı nice kederler, nice sevinçler var o hayatın koridorlarında, köşe başlarında. Ve ders alacak, ibret olacak nice hadiseler.

Film gibi bir hayat hikayesi düşelim o zaman buraya da..

Daha doğduğunda belliydi farklı bir bebek olduğu. Onurlu, şerefli, köklü bir ailenin nazenin yavrusuydu. Saçındaki beyazlık farklılığına mı işaretti, yoksa daha küçücükken, ileride alacağı sorumluluğa eş, aklar mı düşmüştü yıldız, yıldız.. bilinmez.. farklı olduğu için Şeybe, dediler ona. Saçında beyazlık olan çocuk manasına. 
Yesrib'de (şimdiki Medine) doğmuştu Şeybe. Hâşim ve Selma'nın gözbebeği..

Babası Hâşim asil bir ailenin reisiydi. Babalarından devraldığı  vazifeleri en güzel şekilde yerine getirmeye çalışmış ve bunda da başarılı olmuştu. Mesela, o devirlerde Kureyş kabilesi yaz ve kış olmak üzere iki sefer ticaret kervanı düzenlerdi. Bu kervanları ve güvenliğini ilk kez hayata geçiren oydu. Hac vazifelerini de üstlenen Haşim, dedesi Kusay gibi büyük deri su depoları yaptırmıştı hacıların su ihtiyacı için.

Bir ticaret seyahati esnasında Yesrib'e uğrayan Haşim, işte burada akrabalarının kızı Selma ile evlenir. Selmâ, hamile kaldığı takdirde doğumun kendi ailesinin yanında olmasını nikâh esnasında şart koştuğu için, çocuğunu Yesrib’de dünyaya getirir. Nasip bu ya, Hâşim, genç karısını ve yavrusunu Yesrib’de bırakıp ticaret maksadıyla tekrar Suriye’ye gitmişken Gazze’de hastalanır, geriye dönemeden vefat eder ve oraya defnedilir.. sevdiklerinden kilometrelerce uzağa.. Şeybe ve annesi ise Haşim'in vefatı sonrası Yesrib de kalakalırlar öylece..

Aradan yıllar geçer.. Anne oğul baba yurduna hiç gitmiş midir, ya da oradan birileri gelmiş midir onları görmek için bilinmez. Ve birgün Haşim'in kardeşi Muttalib'in yolu Yesrib'e düşer. Sokakta oynayan çocukların icinde, 7-8 yaşlarında bir çocuk çok dikkatini ceker. Şeybe'den başkası değildir bu çocuk. Anne babasını sorar ve Haşim'in oğlu olduğunu öğrenince yeğenini bırakmak istemez. Annesine rica eder, Şeybe'yi beraberinde Mekke'ye götürmek ve vesayetinde büyütmek için. Annesi kabul eder bu teklifi. Oğlu aile içinde, amcaları yanında büyüsün ister.

Hep aklıma gelir, ne zaman bu hikayeyi düşünsem, ne kadar zordur bir annenin evladından ayrılması, diye. Kaynaklar yazmaz, Şeybe'nin annesinden nasıl ayrıldığını, ya da anne baba hasretini.. küçük yaşında bir başka şehri yurt edinmesini.

Böylece Muttalip, yeğeni Şeybe'yi alır ve Mekke'ye doğru yola çıkar. Mekke girişinde onları görenler, "Aaa, bakın Muttalip bir köle almış" diye birbirlerine seslenirler. Abdulmuttalip, diyerek yani. Böylece Şeybe ismi unutulur gider. Yerine Abdulmuttalip kalır.

Sonuçta Abdulmuttalib’i amcası yetiştirir ve ölümüne yakın bir zamanda, “Babanın yerine sen lâyıksın” diyerek kabile reisliği görevini ona devreder.

Reisliği döneminde gördüğü bir rüya üzerine, Cürhümlüler’in Mekke’yi terkederken kapattıkları zemzem kuyusunun yerini bulmak ona nasip olur. Oğlu Hâris'le gece gündüz kazarak Zemzem'i ortaya çıkarır. Kâbe civarındaki bu kuyuyu, Kureyş’in karşı koymasına rağmen özel mülkiyetine geçirir ve böylece hacılara su dağıtma (sikāye) elde eder.

Bu sırada Hâris’ten başka çocuğu olmadığı için baskılar karşısında kendisini savunmakta güçlük çeker Şeybe ya da Abdulmuttalip. Bu sebeple, on oğlu olduğu takdirde birisini kurban edeceğine dair adak bile yapar. Daha sonra beş hanımından on oğlu dünyaya gelir ve gördüğü bir rüya üzerine adağını yerine getirmek ister. Kurban adayını belirlemek maksadıyla oğulları arasında çektirdiği kur'a Hz. Peygamber’in babası Abdullah’a çıkar. Fakat herkes ona bu hususta engel olur. Bu işten vaz geçirmeye çalışır. Nitekim ilahi adalet başka planlar yapmıştır. İstişare sonucunda, Abdullah’ın yerine yine kur'a usulüyle belirlenen yüz deveyi kurban eder. Hatta öyle ki karnı doymayan hiç kimse kalmaz.

İşte bu olaydan hareketle, Hz. Peygamber’in (sas), Arap ırkının atası olan İsmâil’i ve kendi babasını kastederek, “Ben iki kurbanlığın oğluyum” dediği rivayet edilmektedir. Diğer bir rivayete göre ise bir bedevî Arap, Efendimiz’e, “Ey iki kurbanlığın oğlu!” diye hitap etmiş, o da bunu, kabul mânasına gelen bir tebessümle karşılamıştır. 😊

Gerçekten de acı tatlı bir çok yaşanmışlığı ve en güzel mirası ardında bırakan, anne babasının Şeybe'si, gözbebeği torununun Abdülmuttalib dedesi, üstün karakterli, inançlı, iyi kalpli, bir insan, âdil bir reis olarak iz bıraktı tarih sayfalarına. Hatta puta tapmayı terketmiş, içkiyi bırakmış, Kâbe’nin çıplak olarak tavaf edilmesini de yasaklamıştı. Allah’ın varlığına, ceza ve mükâfat yeri olarak âhiretin mevcudiyetine inanmış, zaman zaman o da, daha sonraları gül kokulu ciğerpâresi gibi, Hira mağarasına çekilip ibadetle meşgul olmuştu. Kur’ân-ı Kerîm’de haber verilen Fil Vak‘ası’nda, Kâbe’yi yıkmaya gelen Ebrehe ile müzakerelerde bulunmuş ve Kâbe'yi  asıl Sahibi'nin mutlaka koruyacağını ona hatırlatmış ve teslimiyeti ile zalim Ebrehe'yi hayretler içinde bırakmıştı.

Yesrib'de başlayıp Mekke'de son bulmuş, doğum ve ölüm arasındaki çizgide film gibi denilecek bir hayat..

Ne ilginçtir ki, babası Haşim gibi, çok sevdiği oğlu Abdullah da ticaret için çıktığı yolda, Yesrib'de hastalanıp, yurduna dönemeden vefat etmiş ardında genç ve gözü yaşlı bir eş ve kendisi gibi yetim bir yavrucak bırakmıştır.

Haşim'in yetimi Şeybe.. Abdullah'ın yetimi Hz Muhammed (sas)...
Allah'ın selamı, rahmeti, bereketi üzerlerine olsun...🌹❤
Ayşegül Eskikurt 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

En Güzel Mevsim

Mükâfat Beklentisi

Bir Veda.. Bir Muhasebe..