Çelişkiler

Çocuk ve Edebiyat konusuna göz atarken toplumların çocuğa bakışı ve geçirdiği evreler dikkatimi çekti.

Kadının değer görmediğini biliyordum gerçi ama çocukların da eski zamanlarda bir kıymeti olmadığını görmek şaşırttı.

Hatta o dönemlerde çocuklar için söylenen şu sözler, onların değersiz, iğrenç, günah yükü varlıklar olarak görülmesi içimi acıttı. O yavrucakları düşündüm. Oradan oraya sefalet içinde atılan yavruları..

"Günahla tohumum atıldı, günahla annem beni karnında taşıdı, o halde nerede ve ne zaman masum oldum Sör" (Aziz Augustin)

"Kötünün -çünkü çocuk kötüdür- ıslahı kolay bir şey değildir. Çocukluk bir hayvanın yaşamıdır." (Bossuet)

"Sadece doğuşumuzda değil, çocukluk dönemimizde de akıldan, konuşma ve düşünme yeteneğinden yoksun hayvanlar gibiyiz."
(S. F. Sales)

"Çocukluk hali ölüm olayından sonra insan doğasının en iğrenç ve aşağılık halidir." (Berulle)

Ne acı... Ne büyük bir akıl tutulması...

Araştırmacı D Mause 18. yüzyıldan önce doğan çocukların büyük bir bölümünü 'dövülen çocuklar' olarak tanımlar. Yüz nesil annenin de pasif anne olduğunu ve babaların  çocuklarını anlama konusunda çaba sarf etmediğini söyler.

Daha geriye gidip baktığımızda Platon ve Protogoras'ın itaatsiz çocukların tehditle ve sopayla doğru yola getirilmesini öğütlediğini görüyoruz.

Belli bir döneme kadar çocuğun toplumda bir değeri bile yoktur. Anne babalar çocuk sevgisini ancak 19. yüzyılda keşfetmişler, o zamana kadar ölen çocuklarının cenazesine bile katılma zahmetinde bulunmamışlar.

Çocuk için ayrı kıyafetler veya edebiyat da yoktur belli bir zamana kadar. Yetişkinler nasıl gidiyorsa öyle giyer yetişkinler ne ile eğleniyorsa onunla eğlenir.
Ta ki 19. Yüzyıla kadar...

Aslında bazı şeyler yıllar geçse de değişmiyor. Hâlâ bir yerlerde itilip kakılan, insan yerine konulmayan çocuklar var. Sefalet içinde yaşayan, dilendirilen, sokağa atılan, küçük yaşta gelin edilen ya da satılan, egitim hakları ellerinden alınan çocuklar...
En basitinden söz hakkı bile verilmeyen çocuklar..

Oysa onlar hayatın neşesi.. Yaşam kaynağı. Sesleri kuş cıvıltısından daha berrak, daha güzel. Rahman'ın şu dünyada gözle görebildiğimiz melekleri. Kokusu cennet, bakışı rahmet çocuklar..

“Her doğan çocuk, İslâm fıtratı üzere (temiz ve günahsız olarak, tevhîde meyilli bir sekilde) doğar. Daha sonra anne babası onu (inançlarına göre) ya hristiyan, ya yahudî ya da mecûsî... yapar.” (Buhârî, Cenâiz, 92) diyen Allah Rasûlü (sas) ne güzel ifade etmiş çocukların masumiyetini, günah yükü görenlere karşılık..

İster istemez O'nun (sas) şu sözleri hatırıma geldi sonra:

“Sizler karış karış, arşın arşın sizden öncekilerin yolunu izleyeceksiniz/onların inançları ve yaşayışlarını ölçü edineceksiniz. İnsanın giremeyeceği küçük bir keler / kertenkele deliğine girecek olsalar, siz de onları takib edeceksiniz.”
(Hz. Peygamberin gelecekle ilgili bu ürpertici açıklaması üzerine biz sahâbîler) sorduk:
"Ya Rasûlallah! (İzlerini takib edeceğimiz bu topluluklar) Yahûdiler ve Hristiyanlar mı olacak?"
Şöyle buyurdu:  “Ya başka kimler olacaktı?” (Buhari, Enbiya 50; Müslim, İlm 6)

Diğer bir rivayete göre ise Allah Rasûlü şöyle buyurmuştur:

“Ümmetim kendisinden önceki ümmet topluluklarının bir kısmını karış karış, arşın arşın izlemedikçe kıyamet kopmayacaktır.” Sahâbîler tarafından soruldu:
"Arkaları sıra gidilecek olan bu topluluklar Farslılar ve Rumlar (İranlılar ve Doğu Bizanslılar) mı olacak Yâ Rasûlallah!"
“İnsanları onlar temsil etmiyorlar mı? (Elbet onlar olacaklar.)” (Feyzül-Kadîr 6/261 Hn. 7224)

Ben bu hadisleri okuduğumda daha farklı düşünürdüm önceden. İnsanlar, o insanların ahlaksızlığını, fuhşiyatını taklit edecek, derdim. Gerçi o da ayrı bir hakikat ama şimdilerde daha farklı bir hakikat beliriyor önümde..

Biz onların dini anlayışlarını da adım adım takip ediyoruz aslında. Hangi yoldan gittilerse biz de peşlerinden sürükleniyoruz. Yahudî ve Hristiyanlar kendi dinlerini nasıl yozlaştırıp, heveslerine uygun her şeye din dedilerse aynını biz de yapıyoruz. Peygamberden daha dindar, Kur'an'dan daha öte hüküm verici. Kur'an gırtlaktan aşağı inip kalbe sirayet etmiyor. İşimize geleni kabul ediyor, işimize gelmeyene sırt çeviriyoruz. Ve maalesef bundan herkes kendince etkileniyor. Kadını, çocuğu, genci, yaşlısı.. Ahlak Peygamberinin davranışlarını tümüyle hayata geçirmek yerine, monoton ruhsuz ibadetlere gömmüşüz başımızı.

Ne ilginç.. Kadını günah sebebi, doğan yavruyu da günahın meyvesi görenler gibi biz de değersizleştirmişiz Asrı Saadetten uzaklaştıkça. Onların yaptığının aynını biz de yapmışız. Sonra onlar farkına varmışlar hatalarının ve düzeltmeye çalışmışlar kendilerince. Biz de aslımıza dönmek yerine yine onların yazdıkları ile kendimizi düzeltmeye çalışıyoruz. Çünkü daha kendimiz bile elimizdeki hazinenin farkında değiliz.

Hadi bir de gidip Söz Sultanına (sas) bakalım neler demiş asırlar ötesinden. Nasıl bir çığır açmış, insanlıktan nasibini almamışların zıddına..
Sonra bir de kendimize bakalım.. Hangimiz o kadar ince ruhlu olabiliyor acaba, diye..

"Kimin bir çocuğu varsa onunla çocuklaşsın!”
(Deylemî, III, 513)

“Çocuklarınıza ikramda bulunun ve terbiyelerini güzel yapın!” (İbn-i Mâce, Edeb, 3)

“Allâh Teâlâ, cennetteki sâlih kulunun derecesini yükseltir de, hayrete düşen kul:
«–Yâ Rabbî, bu terfî bana hangi sebeple verildi?» diye sorar.
Allâh Teâlâ da:
«–Çocuğunun sana yaptığı istiğfâr ve duâ sebebiyle…» buyurur.” (Ahmed, II, 509; İbn-i Mâce, Edeb, 1)

"İnsan ölünce şu üçü dışında amellerinin sevabı kesilir: Sadaka-i cariye (faydası süregelen hayır), kendisinden faydalanılan ilim ve arkasından dua eden hayırlı bir evlat." (Müslim, Vasiyyet, 14

Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor:
Bir keresinde Temim kabilesinden Akra' b. Habis Rasûlullah'ın (sas) yanında otururken O (torunu) Hasan'ı öptü. Bunun üzerine Akra' 'Benim on çocuğum var ama hiçbirini öpmüş değilim.' dedi. Rasûlullah (sas) dönüp ona baktı ve 'Merhamet etmeyene merhamet edilmez!' buyurdu." (Buhâri, Edeb, 18)

"Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir." (Tirmizi, Birr ve Sıla, 15)

"Kimin bir kızı olur, onu diri diri gömmez/öldürmez, hor görmez ve oğlunu kızından üstün görmezse, Allah onu cennete koyar."  (Eba Davud, Edeb, 120-121)

Ebu Hureyre anlatıyor: Rasûlullah'a (s.a.s.) (Medine'de) yılın ilk mahsulü getirildiğinde 'Allah'ım! Şehrimize, meyvelerimize, ölçü ve tartımıza bereket üstüne bereket ihsan eyle!' diye dua eder, sonra o meyveyi yanında bulunan çocukların en küçüğüne verirdi." (Müslim, Hac, 474)

Mahmud b. Rebi' diyor ki:

Ben beş yaşındayken Hz. Peygamber'in (s.a.s.) bir kovadan ağzına su alarak yüzüme püskürttüğünü hatırlıyorum." (Buharı, İlim, 18)

İbn Abbas anlatıyor: Rasûlullah(s.a.s.) (torunu) Hasan'ı omzunda taşırken bir adam: 'Yavrum! Bindiğin binek ne güzelmiş!' dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.), 'O da ne güzel bir binici!' buyurdu." (Tirmizi, Menakıb, 30)

Cabir b. Semure anlatıyor: Rasûlullah(s.a.s.) ile birlikte öğle namazını kıldım. Namazdan sonra Rasûlullah, ailesinin yanına gitmek üzere çıktı, ben de onun peşine takıldım. Yolda birkaç çocukla karşılaştı. Her birinin yanağını teker teker okşadı. Hatta benim de yanağımı okşadı. Elinde tatlı bir serinlik ve attarın sepetinden çıkmışçasına mis gibi bir koku vardı." (Muslim, Fedail, 80)

Enes b. Malik (r.a.) anlatıyor: 'Hz. Peygamber (s.a.s.) bizim aramıza karışır ve küçük kardeşime (kuşunun hatırını sorarak) 'Ebu Umeyr! Serçecik ne yapıyor?' derdi." (Buhari, Edeb, 81)

Abdullah İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan nakledildiğine göre şöyle demiştir:
Bir gün (Çocuk yaşta iken) Hz. Peygamber’in terkisinde bulunuyordum. Bana:
“Yavrucuğum, sana bazı kaideler öğreteyim” dedi ve şöyle buyurdu:

“Allah’ın buyruklarını gözet ki, Allah da seni gözetip korusun. Allah’ın (rızâsını) her işte önde tut, Allah’ı önünde bulursun. Bir şey isteyeceksen Allah’tan iste. Yardım dileyeceksen, Allah’tan dile! Ve bil ki, bütün bir ümmet toplanıp sana fayda temin etmeye çalışsalar, ancak Allah’ın senin için takdir ettiği faydayı temin edebilirler. Yine eğer bütün ümmet, sana zarar vermeye kalksalar, ancak Allah’ın senin hakkında takdir ettiği zararı verebilirler. Çünkü artık kaderi yazan kalem yazmaz olmuş, yazıları değişmeyecek şekilde kesinleşmiştir. (Bundan sonra takdirde herhangi bir değişiklik söz konusu değildir.) Tirmizî, Kıyâmet 59

Tirmizî dışında bir rivayette de (Ahmed İbni Hanbel, Müsned, I, 307) şöyle buyurulmaktadır:

“Allah’ın emir ve yasaklarını gözet, O’nu önünde bulursun. Bolluk içindeyken (emirlerine bağlı kalmakla) sen Allah’ı tanı ki O da darlığa düşünce (kurtarmak suretiyle) seni tanısın. Bil ki senin hakkında yazılmamış olan şey başına gelmez. Sana takdir edilen de seni atlayıp (başkalarına) gitmez. Bil ki zafer sabırla, sevinç üzüntüyle, kolaylık da zorlukla birliktedir.”

Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Çölde yaşayan bedevîlerden bir grup Rasûlullah'ın (sas) huzuruna geldiler ve:
- Siz çocuklarınızı öpüyor musunuz? diye sordular. Peygamberimiz:
– “Evet” buyurdu. Onlar:
- Fakat biz, Allah’a yemin ederiz ki, onları öpmüyoruz, dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Allah sizin kalblerinizden merhamet duygusunu çıkarıp almışsa, ben ne yapabilirim ki!” buyurdu. (Buhârî, Edeb 18; Müslim, Fezâil 164. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 3)

Ne kadar incesin Allah'ın Habibi, elçisi, sevgili Peygamberi..
Seni hak ile gönderen Rabbe şükürler olsun..
Seni hakkıyla anlayamayıp, hakkıyla örnek ve rehber alamadığımız için de bizi affet...

Oysa yukarıdaki hadisler ve daha nicesi.. Okumak ve anlamak isteyen için orada siyer ve hadis kitaplarının sayfaları arasında bekliyorlar bizleri..


Ayşegül Eskikurt 

Yorumlar

  1. Allah razı olsun kalbinize kaleminize sağlık..bizleri de bilgilendirdiniz böyle mühim bir konuda..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim ben de vakit ayırıp okuduğunuz için. Rabbim sizden de razı olsun

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

En Güzel Mevsim

Mükâfat Beklentisi

Bir Veda.. Bir Muhasebe..