Ya Hayır Söyle.. Ya da Sus..

"Bâtıl şeyleri iyice tasvir, sâfi zihinleri idlaldir." diyen Bediüzzaman çok önemli bir noktaya işaret eder.

Yani hoş olmayan dinin kötü gördüğü şeylerin açıkça, her detayı ortaya dökülerek anlatılmasında saf temiz zihinlerin bozulması tehlikesi vardır. Çünkü zihin anlatılanı ister istemez canlandırır.

Bunun yanında başka bir tehlike ise saf zihinlerde o çirkin şeyler hakkında merak uyandırması ve âdeta bir yeşil ışık yakmasıdır.

Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur ki, bir şeye “kötü” diyerek onun kötülüğünü anlatmakla, onun detaylarıyla tasvirini yapmanın birbirinden farklı olduğunun bilinmesi gerekir.

Fert ve topluma zarar veren tavır ve davranışlardan insanları uzaklaştırmak, soğutmak ve bu tür kötülüklere karşı onlarda bir tiksinti hissi uyandırmak için elbette onların kötü olduğunun söylenilmesi, onlar hakkında uyarıda bulunulması gerekir. Fakat bu yapılırken, o kötü fiil ve davranışlar renk renk, çizgi çizgi resmedilip zihinlerde somut fotoğraf oluşturacak şekilde ortaya konulmamalıdır. Zira meselenin tam bir fotoğrafı çekilerek ortaya konulması, bazılarında söz konusu fiillere karşı, yukarıda ifade edildiği gibi,arzu ve temayül oluşturabilir.

Ayrıca sürekli anlatılan ya da görülen şeyler, hoşa gitmeyen bir hal olsa bile bir müddet sonra zihin tarafından normal karşılanmaya başlayabilir.

Araştırmalar sonucunda kısaca "Yaşantı Konisi" olarak adlandırılan ve duyu organlarının öğrenme sürecindeki etkisini ortaya koyan teoriye göre, duyu organlarımızın öğrenmemize etkisi şöyledir: Görme %83, işitme %11, koklama %3,5, dokunma %1,5 ve tat alma %1… Görüldüğü üzere, öğrenmemizde en önemli pay %83 gibi yüksek bir oranla "görme" duyumuza ait. İşitmeyle beraber hesap edildiğinde ortaya %94 gibi oldukça yüksek bir oran çıkmaktadır.

Yaşanan hadiselerin haberlerdeki veriliş yöntemi ve biçiminden tutunuz, kitleleri ekran başına kilitleyen dizilerdeki senaryo ve kurgulardaki olumsuzluklardan etkilenmemek mümkün müdür? Göz gördükçe, kulak işittikçe iyi ya da kötü ama mutlaka bir etkileşim söz konusu olacaktır.

Bilindiği üzere şeytan insanı günaha sürükleme adına ondaki bazı negatif duyguları çok iyi değerlendirir. Dolayısıyla bu duyguların uyanmaması ve uyarılmaması çok önemlidir.

Durum böyle iken bâtılı tasvir adına ifade edilen şeyler de, bu duyguların uyanması adına birer çağrışım gibidir adeta. Bunlar insandaki bu potansiyel duyguları harekete geçirir. Şeytan da bu durumu fırsat bilir, negatif çağrışımları kullanarak insanları tesiri altına almaya çalışır ve onları fenalıklara sevk eder.

Mesela ikiyüzlülüğün nasıl bir kötülük olduğunu anlatmak istiyorsunuz. Şayet onu detaylandırırken, maharet olarak algılanacak şekilde insanlara takdim ederseniz, bazı zihinlerde o kötü sıfata karşı bir beğeni duygusunun oluşumuna sebebiyet verebilirsiniz farkında olmadan.

Bunu her tür hoşa gitmeyen durum için söylemek mümkündür. Hele bazı insanların içine düştüğü fuhşiyatı kin ve nefretle ortaya sermek, resim kareleri ya da videolarla eleştirmek, kaş yapayım derken göz çıkarmak gibi zararlı olabilir.

O hâlde mesâvi(fenalık ya da günah)çerçevesi içinde yer alan bütün tavır ve davranışlarda, korkutmadan, terhip (sakındırma) edalı bir üslûp takip edilip ve bunları yapan insanların hesap gününde nasıl bir cezayla karşı karşıya kalacakları anlatılması uygun olanıdır. Ama adres göstermeden, insanları rencide etmeden, aşağılamadan, sadece emri bil maruf ve nehyi anil münker -iyiliği yayma, kötülükten men etme- kapsamında. Bu zaten insan olmanın görevidir. İyilik için, güzel ahlak için herkes bu konuda, hem kendi adına hem de ailesi, etrafı adına memurdur.

Aynı şekilde anne-babaya karşı gelme, öldürme, bıçaklama, taciz, yalan yere şahitlikte bulunma, hırsızlık yapma, iftira etme, gıybet yapma gibi meseleler arz edilirken, bu günahlara karşı muhataplarda imrenme duygusu hâsıl edecek tafsilattan kaçınılmalı, kapsayıcı bir üslûp takip edilmeli ve asıl olarak bütün bu günahların akıbetlerine, sonlarına dikkatler çekilerek, insanlarda bunları işlemeye karşı bir mukavemet hissi, nefsi bir dayanıklılık oluşturulması asıl olandır.

Aslında bu metot, peygamber üslûbudur. Mesela Resûl-i Ekrem Efendimiz (sas) dil afetlerinden ve zinadan uzak durmanın insan için nasıl bir kazanç vesilesi olduğunu anlatma adına şöyle buyurmuştur: “İki çene arasını ve apış arasını koruma hususunda bana teminat verin, Cennet’e gireceğinize teminat vereyim.” (Buhârî, rikâk 23)

Ayrıca Sahabe Efendilerimizde bir hata gördüğünde onları ismen ikaz etmez, ya genel bir üslupla, rencide etmeden, yapılan davranışın nasıl bir hata olduğunu ifade eder, ya da "size ne oluyor ki.. içinizden bazıları var ki.. şöyle şöyle yapıyorlar" şeklinde uyarı yoluna giderdi.

Şu bir gerçek ki, günümüzde çarşıda, pazarda hatta bizim için en korunaklı mekânlar olan evlerimizde dahi zihinler her gün çok ciddî bir kirliliğe maruz kalıyor. Bu gibi negatif tasvir ve görüntülerin insanın hafızasını ve korteksini kirletmemesi mümkün değil. Oraya yığılan bu kirli bilgiler daha sonra illa ki, insanı ciddî mânâda meşgul edecek ve ondaki bir kısım kötü duyguları tetikleyecektir.

İnsan zihnindeki bu türlü resimler bir süre sonra, onun his ve düşünce dünyasını baskı altına alarak kendi arzu ve isteklerini dayatacaktır. Hatta fırsatını bulduğunda insanın iradesini felç edecek ve onu, ahiret hayatını mahvedecek haram ve günahlara sürükleyecektir.

Hal böyle iken Bediüzzaman'ın "Bâtıl şeyleri iyice tasvir, sâfi zihinleri idlaldir." düsturu ne kadar önemlidir.

Hakikate hizmet ediyorum derken, bir anda şeytana davet eder halde bulabilir kişi kendisini  yoksa.

İnsanlar için en hayırlı olanı soran Hz Muaz'la Efendimizin arasında geçen şu diyalog ne güzeldir:

Hz. Muâz, insanoğlunun yaptığı bütün iyilikleri sayıp dökerek hangisi daha hayırlı diye sorar.

Rasûl-i Ekrem her defasında:

“–İnsanlar için bundan daha hayırlısı vardır.” der. 

Hz. Muâz:

“–Anam, babam Sana kurban olsun yâ Rasûlâllah! İnsanlar için bunlardan daha hayırlı ne olabilir?” diye sorar. Yani hepsini döktüm, saydım, der(Hadisin öncesinde cihat, namaz, oruç zekat gibi ibadetleri saydığı yer alır. Bunlar dediği o saydıklarıdır. Her seferinde Efendimiz ondan daha hayırlısı vardır, diye cevap verir).

Efendimiz ağzını gösterir:

“–Hayır konuşmayacaksan sus.” buyurur.

Muâz:

“–Yâ Rasûlâllah! Konuştuklarımızdan dolayı hesâba mı çekileceğiz?” diye sorar.

Bunun üzerine Rasûlullah Efendimiz, Muâz’ın dizine hafifçe dokunur, şunları söyler:

“–Allah hayrını versin Muâz! İnsanları yüzüstü Cehennem’e sürükleyen, dillerinin söylediğinden başka nedir ki? Kim Allâh’a ve âhiret gününe inanıyorsa, ya faydalı söz söylesin veya sussun, zararlı söz söylemesin!..” 

(Hâkim, IV, 319/7774)

Öyleyse hakikat adına bile olsa konuştuğun hep hayır olsun..

Hayır konuşamayacaksan da susmayı bil yeter..

Vesselâm...

Ayşegül Eskikurt 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

En Güzel Mevsim

Mükâfat Beklentisi

Bir Veda.. Bir Muhasebe..