Sınav

Hikayedir bu ya..

Adamın biri bir gün kırlarda gezerken kozasından çıkmaya çalışan bir kelebek görür. Kelebek çırpınmaktadır ama bir türlü çıkamamaktadır kozadan. Adam iyilik yapmak ister. Elleriyle açar kozayı ve kelebeği dışarı çıkarır. Sonra uçmasını bekler. Kelebek bir iki çırpınır ama kanatlarını oynatamaz ve kalakalır olduğu yerde. Adam bilmez ki; kelebeğin uçabilmesi için koza içinde çırpınması ve bu sayede de kanatları uçuracak öz suyun salgılanması gerekir. O zorluk aslında kelebeğin uçuş biletidir aynı zamanda.

İyilik yapmak isterken, aslında kötülük yapmış olur böylece adam kelebeğe.

İnsanoğlu nerede bir sıkıntı veya zorluk ulaşsa kendine veya sevdiklerine, onu yok edip kaldırmak ister. Nerede sıkıntı varsa, orada huzur yok zanneder. Huzuru bollukta ve rahatta arar. Hatta daha da ileri giderek, her şeyi yoktan var edenin, neden zorlukları da yok etmediğini, oysa istese her şeyi yapabileceğini, sıkıntıları, musibetleri engelleyebileceğini söyler ve anlam veremez neden müdahale etmediğine. Ama müdahale etmediği anda bile, aslında arka planda ne iyilikler olduğunu bilemez. Belki de bazen gerçekten de olması gereken odur. Hatta olması gerekenin en iyisidir de insan zamanla anlar.

Sınav esnasında bir öğrenciye yardım etmek ya da etmemek gibidir biraz da hayat. Zorlandığı için kopya çeken veya etrafından yardım alan öğrenci, kendi kapasitesine hiç bir zaman ulaşamaz ve kabiliyetlerini keşfedemez. Onun için belirlenmiş hedefi elde edemez. Kendini bulabilmesi için, bilgisinin farkına varabilmesi için o aşamalardan, sınavlardan geçmesi gerekir zor olsa da.

Çocuk, düşe kalka büyür. Düşe kalka bisiklet sürmeyi öğrenir. Düşüyor, canı acıyor, diye yürümekten ya da bisiklete binmekten vaz geçirmek, müdahale etmek ona yardım değil, tam tersine onun güvenini, cesaretini köreltmektir.

Hastalık için iğne yaptırmak, ya da ameliyat olmak can yakıyor gibi görünse de, aslında şifadır. Doğum yapan bir kadının acı çığlıklarını ve çektiği eziyeti dışarıdan duyan biri, bilmese dünyanın en büyük eziyeti yapılıyor zanneder. Oysa sonu rahmettir. Anne olabilmek için o sıkıntıya katlanmak gerekir.

Ateşten zarar gören birinin ateşin varlığına isyan etmesi, kar sebebiyle yollarda mahsur kalanların kardan nefret etmesi gülünç değil midir?

Oysa işte bu kozadaki kelebeğin hali gibidir hayat. Kanatlarının güçlenmesine fırsat verilmeyenler, zamanı geldiğinde kanatlanıp uçamazlar. Ve ancak zorluklar insanı güçlendirir, içindeki gerçek 'Ben'e ulaşmasını sağlar.

Her fıtrat ayrı olduğu için hepsinin sınandığı şeyler de farklıdır. Sınavın rengi ve zorluğu  kişiye göre değişir. Kimsenin sınavı bir diğerine benzemez, kişiye özeldir çünkü.

Ham iken pişmek ve olgunlaşmak, başa gelen sıkıntılara katlanabilmek, zorluklara karşı güçlü olabilmek ise, sabır silahını kuşanmakla mümkündür sadece.

Azar azar akan sular bile sabırla kayaları deler, sabır ile dallar meyveye durur, nazenin incecik kökler, sabırla toprağın ve taşların derinliklerine nüfuz eder, sabreden ve pes etmeyen tırtıl kozasından çıkıp, kelebek olup kanatlanır.

İşte böylece karşıdan bize eziyet gibi görünen durumlar rahmet olabilir kişi farkına varabilirse. Ve neden Allah müdahale etmiyor, istese engel olabilir, düzeltebilir, demez. Kim bilebilir ki, yerin altı mi daha hayırlıdır üstü mü?

Mesela çok düşünmüşümdür, babasını küçük yaşta, elim bir hadise sonucunda kaybeden ben, kaybetmesem nasıl bir ben olurdum diye?

Durup da sormak lazım aslında kendimize, rahmet derken neyi, zorluk derken neyi anlıyoruz acaba?

Peki, durup düşünecek kadar bile sabrımız var mı?

Ayşegül Eskikurt 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

En Güzel Mevsim

Mükâfat Beklentisi

Bir Veda.. Bir Muhasebe..