Kabir Fitnesi Ne Demektir?
Hadislerdeki dualarda yer alan kabir fitnesi ne demektir?
Fitne kelime olarak aslında sınav imtihan demektir.
"Sınama, maddî ve mânevî sıkıntı, üzüntü, belâ ve felâketle imtihan etme" şeklinde ifade edilmiştir. (Bkz. TDV, İslâm Ansiklopedisi, Fitne md.)
Kabir fitnesi de kabirdeki sorgu sual ve o esnada kişinin yaşadığı sıkıntıları ifade eder.
İnsanları zorda bırakan, onlar için imtihan olan kişilere veya şeylere "fettân" denildiği gibi, zor bir imtihandan geçirecek olan Münker ve Nekir’e de “kabrin iki fettânı” adı verilmiştir (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “ftn” md)
Kabir fitnesi Peygamber aleyhissalatü vesselâm’ın Allah’a sığındığı tehlikelerden biridir. Meleklerin ölen herkesi sorguya çekmesiyle başlayan kabir hayatı, iyi kullar için huzur ikliminin başladığı, dünyadaki görevini gerektiği gibi yapmayanlar için de sıkıntıların başlayıp devam ettiği bir başka âlemdir. Resûl-i Ekrem Efendimiz (sas) bu durumu, “Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur." (Tirmizî, Kıyâmet 26) diye ifade buyurmuştur.
Esma bint Ebi Bekir -radıyallahu anha-’dan rivâyete göre, (bu konuyla alakalı olarak)şöyle demiştir:
Rasûlullah (sas) bir gün kalktı ve kişinin kabirdeki çekeceği sıkıntılardan bahsetti. Rasûlullah (sas) bundan bahsedince Müslümanlar öyle bir bağrıştılar ki, Rasûlullah'ın ne söylediğini anlayamadım. İnsanların sesleri kesilince bana yakın olan bir adama: "Allah seni bereketli kılsın. Rasûlullah (sas)'in son söyledikleri neydi?” diye sordum. O da şöyle dedi: Rasûlullah (sas)’in son sözü: "Bana vahyolundu ki, sizler kabirde Deccal fitnesine yakın bir imtihandan geçeceksiniz."
(Buhârî rivayet etmiştir - Nesâî rivayet etmiştir)
Rasûlullah (sas), hadiste gectigi üzere, kabir ve kabirdeki durumları anlatmaya başladığında, kabir fitnesini zikreder. Ve Deccâl fitnesine yakın olduğunu ifade eder. Kabir fitnesinden kasıt; Münker ve Nekir meleklerinin kula Rabbi, peygamberi ve dini hakkında soru sormasıdır. Bu olay; kabir fitnesi olarak isimlendirilmiştir. Çünkü bu, kulun imanının ve yakininin imtihan edildiği büyük bir fitnedir. Kim bu imtihanda muvaffak kılındı ise kazanır, kim de bu imtihanda başarısız olursa helak olur.
Şüphesiz Kabir hayatı, insanın ölümüyle başlayıp mahşerdeki dirilişine kadar devam edecek olan “Berzah Hayatı”nı ifâde etmektedir. Bu hakîkat, Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle beyân edilmektedir:
“Nihayet onlardan birine ölüm gelip çattığında; "–Rabbim! Beni geri gönder. Tâ ki boşa geçirdiğim dünyada sâlih ameller işleyeyim." der. Hayır! Bu, onun ağzından çıkan (boş) bir lâftan ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar (devam edecek, bu dünyaya dönmelerine mânî olan) bir berzah (perde) vardır.” (el-Mü’minûn, 99-100)
Hz Osman, bir kabrin yanında durunca sakalı ıslanıncaya kadar ağlardı. Bir defasında kendisine:
“–Cennet ve Cehennem hatırlatılınca ağlamıyorsun, fakat kabri hatırlayınca niçin ağlıyorsun?” diye sordular. Hz. Osman şu mukâbelede bulundu:
“–Çünkü Rasûlullah’ın şöyle buyurduğunu işittim:
"Kabir, âhiret menzillerinin ilkidir. Kişi ondan kurtulabilirse, sonrakiler daha kolaydır. Ondan kurtulamazsa sonraki menziller kabirden daha zor ve daha şiddetlidir… Gördüğüm manzaraların hiçbiri, kabir kadar korkutucu ve dehşet verici değildi!” (Tirmizî, Zühd, 5/2308; Ahmed, I, 63- 64)
Diğer taraftan Ehl-i Sünnet inancına göre, ölen bir kimse, işitir, hisseder ve şuur sahibidir. Yapılan hayırlardan istifâde eder ve sevinir. Şerlerden de eziyet görür ve üzülür. Yani insan, bedeniyle ölür, rûhuyla değil.
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmaktadır:
“Hayatım sizin için hayırlıdır; bazı hâdiseler yaşarsınız, bunun üzerine size ilâhî vahiy ve hükümler indirilir. Vefâtım da sizin için hayırlıdır. Amelleriniz bana arz edilir. Güzel bir amel gördüğümde Allâh’a hamd ederim, kötü bir şey gördüğümde de sizin için Allâh’a istiğfâr ederim.” (Heysemî, IX, 24)
Yine Efendimiz Vedâ Hutbesi’nde bizlere şöyle seslenmektedir:
“Sakın, (günah işleyerek) yüzümü kara çıkarmayınız!”(Bkz. Heysemî, III, 271; Hamîdullah, el-Vesâik, s. 367.)
Diğer bir hadîs-i şerîfte ise, yaptığımız amellerin âhirete irtihâl etmiş olan hidâyet ehli yakınlarımıza da arz edileceği şöyle haber verilmektedir:
“Sizin amelleriniz, akrabalarınızdan ve kabilenizden vefât edenlere arz edilir. Eğer amelleriniz hayırlı ise onunla sevinirler. Hayırlı değilse; "Allâh’ım, bizi hidâyete erdirdiğin gibi onları da hidâyete erdirmeden canlarını alma!" diye duâ ederler.” (Ahmed, III, 164; Taberânî, Kebîr, IV, 129/3887)
Bir gün Efendimiz’in önünden bir cenâze geçmişti. Efendimiz, etrafındaki ashâbına -cenâzeyi kastederek-:
“–Rahata ermiş ya da kendisinden kurtulunmuş!” buyurdular. Bunu anlamayan bazı kimseler:
“–Ey Allâh’ın Elçisi, «rahata ermiş ya da kendisinden kurtulunmuş» ifâdesinden kastınız nedir?” diye sordular. Allah Resûlü
“–Mü’min bir kul, (vefâtıyla) dünyanın meşakkatinden ve sıkıntılarından (kurtulup) Allâh’ın rahmetine kavuşarak rahatlar. Fâcir (yani günahkâr ve fitneci) bir kul(un ölümü sebebiyle de) insanlar, beldeler, bitkiler ve hayvanlar (onun şerrinden kurtularak) rahata ererler.” buyurdu. (Buhârî, Rikāk, 42)
bir başka hadîs-i şerîfte de Resûlullah Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Meyyit mezara konulur. Sâlih bir zât ise kabrinde endişesiz ve korkusuz bir şekilde oturtulur ve:
«–Sen hangi dinde idin?» diye sorulur. O:
«–Ben İslâm dîninde idim.» diye cevap verir. Sonra:
«‒Şu zât kimdir?» diye (Resûlullah hakkındaki îtikādı ve kanaati) sorulur. O da:
«–Muhammed, Allâh’ın Resûlü’dür. O, bize Allah katından apaçık deliller getirdi. Biz de O’nu tasdik ettik.» diye cevap verir. Daha sonra:
«–Sen Allah Teâlâ’yı gördün mü?» diye sorulur. O da:
«–Hiç kimse Allah Teâlâ’yı (dünyada) göremez!» diye cevap verir.
Daha sonra onun için Cehennem tarafına bir pencere açılır. Ölü ona bakarak Cehennem alevlerinin (şiddetli hararet ve sıkışıklık sebebiyle) birbirini kırıp geçirdiğini görür. Ona:
«–Allah Teâlâ’nın seni koruduğu ateşe bak!» denilir.
Sonra onun için Cennet tarafına bir pencere açılır. Cennet’in süslerine ve nîmetlerine bakmaya başlar. Kendisine:
«–İşte bu güzel yer, senin makâmındır.» denildikten sonra:
«–Sen (dünyada) yakînî îmân üzere idin, bu sağlam îmân üzere öldün ve (kıyâmet günü) inşâallah bu îmân üzere diriltileceksin.» denilir.[8]
Kötü kişi de dehşet ve korku içinde mezarında oturtulur ve kendisine:
«–Sen hangi dinde idin?» diye sorulur.
«–Bilmiyorum.» diye cevap verir. Sonra:
«–Şu zât kimdir?» diye (Resûlullah hakkındaki îtikādı ve kanaati) sorulur. O da:
«–İnsanlar O’nun hakkında bir şeyler söylüyorlardı, ben de onu söyledim.» der
(kalabalığa uyup insanları körü körüne taklit ettiğini dile getirir.)
Cennet tarafına bir pencere açılır. Cennet’in süslerine ve nîmetlerine bakmaya başlar. Kendisine:
«–(Îmân etmediğin için) Allâh’ın senden uzaklaştırdığı Cennet’e bak!» denilir.
Daha sonra onun için Cehennem tarafına bir pencere açılır. Oraya bakar, alevlerin birbirini kırıp geçirdiğini görür. Ona:
«–İşte bu, senin yerindir. (İslâm hakkında) şüphe üzere yaşadın, şüphe üzere öldün ve inşâallâh, (kıyâmet gününde) şüphe üzere diriltileceksin!» denilir.” (İbn-i Mâce, Zühd, 32. Ayrıca bkz. Buhârî, Cenâiz, 68, 87; Müslim, Cennet, 70)
Diğer bir hadîs-i şerîfte de, vefât eden kimseye, şayet Cennet ehlinden ise Cennet ehlinin makamlarından bir makam, Cehennem ehlinden ise Cehennem’in hücrelerinden birinin gösterileceği ve kendisine şöyle denileceği haber verilmiştir:
“Burası senin (müstakbel ve ebedî) durağındır. Kıyâmet günü Allah seni buraya gönderecektir.” (Buhârî, Cenâiz 90)
“…Yeniden diriltilip oraya varıncaya kadar bu şekilde makâmı kendisine gösterilir.” (Buhârî, Rikāk, 42)
Görüldüğü üzere, Fahr-i Kâinât Efendimiz, insanların kabirlerinde îman imtihanına tâbî tutulacağını ve kendilerine bazı sualler sorulacağını cok defalar haber vermiş ve;
“Bana, sizin kabirde Deccâl fitnesi gibi (veya) ona yakın büyüklükte bir imtihana tâbî tutulacağınız vahyedildi.” buyurmuşlardır.
(Buhârî, Vudû’, 37)
Bu hadîs-i şerîfiyle Efendimiz, kabir suallerinin şiddet ve dehşetine dikkat çekmişlerdir.
Hz. Âişe (ra)vakidemiz de kabir azâbının olup olmadığını Resûl-i Ekrem’e sorduğunu, onun da “Evet, kabir azâbı haktır” buyurduğunu ve kıldığı her namazda kabir azâbından Allah’a sığındığını söylemektedir.
(Nesâî, Sehv 64)
Bir kimsenin, Cenâb-ı Hakk’ın rahmetine nâil olması ise en büyük bir saâdettir. Nitekim dostlarından biri Mâruf-i Kerhî Hazretlerine:
“–Ey Mâruf! Seni bu derece ibadete sevk eden nedir?” diye sorar. Hazret sükût eder. Arkadaşı ısrar ederek:
“–Ölümü hatırlamak mı?” der.
Mâruf-i Kerhî:
“–Ölüm dediğin nedir ki?” sözleriyle cevap verir.
“–Kabir ve âlem-i berzahı düşünmek mi?”
“–Kabir dediğin nedir ki?”
Arkadaşı yine ısrar ederek:
“–Cehennem korkusu veya Cennet ümîdi mi?” diye sorar. Bunun üzerine Mâruf-i Kerhî Hazretleri şu muhteşem cevâbı verir:
“–Bunlar da nedir ki?!. Bu saydığın şeylerin hepsini elinde tutan Zât-ı Kibriyâ öyle yüce bir Rab’dır ki, eğer O’na karşı derin bir muhabbet ve iştiyâka sahip olabilirsen, bu dediklerinin hepsini sana unutturur. Allah ile aranda bir mârifet, bir muhabbet meydana gelir ve bu sâyede O, saydıklarının hepsinden seni kurtarır!”
(Babanzâde Ahmed Naîm, İslâm Ahlâkının Esasları, İstanbul 1963, s. 66.)
Sa‘d ibn-i Ebî Vakkas’ın rivâyetine göre Resûlullah Efendimiz namazlardan sonra şu duâyı okuyarak Allâh’a sığınmışlardır:
“Allâh’ım! Korkaklıktan, cimrilikten Sana sığınırım. Erzel-i ömürden (ihtiyarlık bunamasından) Sana sığınırım. Dünya fitnesinden Sana sığınırım. Kabir fitnesinden Sana sığınırım.” (Buhârî, Cihâd 25, Deavât 37, 41, 44)
Ve yine şöyle dua ettiği de rivayet edilmiştir:
“Yâ Rabbi! Kabir azâbından, Cehennem azâbından, hayatın ve ölümün iptilâlarından ve kör Deccâl’in fitnesine uğramaktan Sana sığınırım!”
Buhârî, Cenâiz, 88; Müslim, Mesâcid, 128-134.
Not: Yazıda "Sorularla İslamiyet:, "İslam ve İhsan" sitelerinden faydalanılmıştır. Daha geniş bilgi için:
https://sorularlaislamiyet.com/kabirde-imtihan-anindaki-fitne-nedir-peygamber-efendimiz-asv-kabir-fitnesinden-allaha-siginmis-midir
https://www.islamveihsan.com/kabir-hayati.html
Yorumlar
Yorum Gönder