Hayret Etmek (mi)?
"رب زدني فيك تحيرا" “
"Benim Sana olan hayretimi daha da arttır.”
En sevdiğim sözlerdendir. Özellikle kalbime dokunan, içimi titreten herhangi bir şey gördüğümde, duydugumda, dilimin ucunda beliriverir.
Nedir hayret? Ya da neden artması talep edilir?
Yukarıda geçen bu anlamda bir sözü, Şeyh-i ekber İbn Arabi’nin hadis olarak kitabına aldığı da doğrudur.(bk. el-Futuhatu’l-Mekkiye, 1/270-271)
Öyleyse hayreti bu kadar değerli kılan nedir?
Hayret, bir kimsenin, isim ve sıfatlarını ve onların tecellilerini yakından bilip tanıdığı halde, Zat-ı Akdes Cenabı Mevla'nın mahiyeti karşısında hiçbir bilgiye sahip olmadığından, şaşırıp kalmak, hayret içinde olmak manasına gelir.
Bu hususa peygamberler ve sıddıklar da dahildir.
Hz. Peygamber (sas)’in Berat gecesinde okuduğu rivayet edilen “Allah’ım! Ben seni hakkıyla medh-u sena edemem. Sen kendini sena ettiğin gibisin.” manasındaki hadiste bu manayı koklamak mümkündür.(Futuhat, a.g.y)
Yine, Hz. Ebu Bekir Sıddık’ın “İdraki derk etmekte âciz olmak (aciz olduğunu idrak etmek), bir idraktir.” (Futuhat, a.g.y) şeklindeki meşhur sözünde de hayret mahallini görebiliriz. Yani, Seni hakkıyla bilemiyorum ama işte bu makamda ancak Seni idrak edebildim, benim şu küçük aklım ermiyor, gücün kudretin, zâtın hakkinda hayretler içindeyim, demenin farklı bir şeklidir. Şairin "İdrak-ı maâlî bu küçük akla gerekmez. Zira bu terazi o kadar sıkleti çekmez." dedigi noktadır.
Hayreti elde etmek ya da artırmak nasıl mümkün olabilir, diye akla gelebilir?
Aslında hayret ile Marifet yani gerçek bilgi arasında doğru bir ilişki vardır. Mârifetullah arttıkça hayret de artar. Bilgi azaldıkça hayret de azalır. O yüzden Mârifetullah'a ulaşan, bilgi sahibi olan insan ancak Rabbi karşısında ne kadar aciz ve cahil olduğunun farkına varır.
Meşhur bir söz vardır: “Kişi alim olduğu nispette cahil olduğunu anlar.”
Bu pencereden bakarak şöyle de denebilir:
Marifetullahın her bir basamağına ulaşan kimsenin, bir önceki basamakta bildiğini sandığı her ne varsa aslında bilmediğini ve cehaletini idrak etmesi ile yaşadığı şaşkınlık, bu tür bir hayrettir.
Bir yandan bir önceki basamaktaki cehaleti, diğer yandan bir sonraki mertebedeki cehaleti idrak etmek, iki cehalet arasında çok arifane bir idraktir. Hz. Ebubekir'in yukarıda geçen sözü bu duruma işaret eder.
Nitekim hayret aynı zamanda, Allah’ı tanıyan, fakat bunu ifade edemeyen arifin yaşadığı hal anlamında bir tasavvuf terimidir.
Sözlükte “şaşırmak, yolunu kaybetmek” anlamına gelen hayret kelimesini sûfîler, bir tasavvuf terimi olarak çeşitli tasavvufî makamlara göre özellikle 'mârifet' ve 'yakîn' kavramlarıyla birlikte kullanmışlardır.
Allah’ın varlığı ve onun keyfiyeti hakkında olmak üzere iki hayret türünden söz edilmiştir.
(Hücvîrî, Keşfü’l-maḥcûb, s. 488)
Allah’ın varlığı konusunda (yani var mı, yok mu anlamında) hayret etmek şirk ve küfür, O’nun keyfiyetiyle(zât, sıfat ve yarattıklarıyla) ilgili hayret ise marifettir.
Çünkü O’nun varlığından ârifin şüphesi yoktur; keyfiyeti konusunda ise insan aklı hiçbir bilgiye sahip değildir.
Buna göre Hakk’ın keyfiyetini anlama çabası içinde hayrete düşmek yakîn alâmetidir. Bu anlamdaki hayret de bir tür mârifettir.
Zünnûn el-Mısrî, “Allah’ı en iyi tanıyan O’nun hakkında en fazla hayret edendir”; Cüneyd-i Bağdâdî, “Düşüncenin ulaşabildiği son nokta hayrettir”;
Sehl et-Tüsterî, “Mârifetin nihaî noktası hayrettir.” derken bu hususa işaret etmişlerdir.(Kuşeyrî, er-Risâle, s. 605)
Diğer taraftan Allah’ın zâtını kavramaktan âciz olduğunu idrak eden akıl hayrete düşer. Gerçek mârifet, Allah karşısında aklın aczini ve yetersizliğini kavramasıdır.
Bazan de kul, ilâhî tecellileri temaşa ederek hayrete düşer ve bu durumda hayretinin daha da artmasını diler. Ebû Bekir eş-Şiblî bu hal içindeyken şu sözü söylemiştir:
“Ey hayrete düşenlerin rehberi, hayretimi arttır!” (Hücvîrî, s. 353)
Aynı anlayışa sahip olan İbnü’l-Fârız da, “Eğer hayret etmesem hayret bana!” demiştir.
Şiblî bu sözü ile Allah’ın varlığı ve sıfatlarının kemali konusundaki mârifeti kabul etmiş, bütün varlıkların maksadının Allah olduğunu, dualarının O’nun tarafından kabul edildiğini, O’ndan başka hayret edilecek bir şey bulunmadığını bilmiş, o zaman hayretinin arttırılmasını dilemiştir.
Öte yandan bu söz şu şekilde de yorumlanabilir:
Hakk’ın varlığı konusundaki mârifet bizzat O’nun varlığı hakkında hayret içinde kalmayı icap ettirir. Çünkü kul Allah’ı tanıyınca bütünüyle kendini O’nun hâkimiyeti altında görür. Kulun varlığı ve yokluğu O’nunla, sükûnu ve hareketi O’ndan olunca O’nun kudreti karşısında hayrette kalır ve bütün varlığının bekāsı O’nunla olunca, “Ben de kim oluyorum?” der.
Muhammed b. Vâsî de Allah’ı tanıyan kişinin sözünün az, hayretinin dâimî olduğunu söyler. Allah’ı tanıyan fakat ifadeye sığmadığı için O’nu tanıtamayan ve anlatamayan ârif de suskun ve şaşkın bir şekilde hayrete düşer.
Muhyiddin İbnü’l-Arabî hayretle vuslat arasında bir ilgi kurmuştur. Ona göre Hakk’a vâsıl olan hayret eder. Bu durumda hayret “ilim, irfan, yakîn ve hidayet” anlamına gelir.
Celâl tecellileriyle cemâl tecellilerinin bir noktada birleşmesi ve özdeşleşmesi kulda hayret halinin doğmasına yol açar.(Fuṣûṣ, s. 72; bk. Diyanet İslam Ansiklopedisi, Hayret md.)
Şu da bir gerçek ki, Hayret heyecanla birlikte vardır. O'na ait ne varsa, her gördüğünde kalbin çarpması, O'nu her andığında içinin titremesi, her ismi geçtiğinde, her karşısında durduğunda ilk gün, ilk sefer gibi heyecan duymaktır.
Mesela gün doğumuna ve batımına, akıp giden nehirlere, daglara denizlere, bir kuşa, bir bebeğe, yaratılmış her ne varsa sanki ilk kez görüyormuş gibi bir hisse kapılmak, heyecanla kendinden geçmektir hayret. Her namazda ilk buluşma gibi gidebilmektir. O'nun kelamını her eline aldığında ilk günkü heyecanı duymak hissetmektir.
Hayretin bitmesi ya da hiç olmaması ise, O'na dair ne varsa, her şeyin normalleşmesi, basite inmesi, sıradanlaşması, özelliğini cazibesini yitirmesi ve heyecan uyandırmaması demektir. Kalbin hissizleşmesi, katılaşması demektir aynı zamanda.
Çünkü Kalp kararmış ya da katılaşmış ise duygudan da yoksundur, hayretten de..
Sen de baktın mı kalbine, hayret nazarıyla bakıyor mu diye?
Öyleyse sen de, senden öncekiler gibi dua et ve şöyle de :
"رب زدني فيك تحيرا" “
"Benim Sana olan hayretimi daha da arttır.”
Ayşegül Eskikurt
Yorumlar
Yorum Gönder