İnsan Olana Allah Yeter...


"Kullarım Ben'i senden soracak olurlarsa, bilsinler ki Ben pek yakınım. Bana dua edenin duasına icabet ederim."
Bakara, 186

Dua, çağırmak, seslenmek, istemek, yardım talep etmek demektir. Genel olarak ise Allah'ın yüceliği karşısında kulun aczini itiraf etmesini, sevgi ve tazim duyguları içinde lütuf ve yardımını dilemesini ifade eder.

Bu açıdan dua kulun Rabbi ile irtibat kurma yollarından biridir. Duası ile O'na seslenir. Duası ile O'nunla konuşur. Duası ile O'ndan yardım talep eder. Kul duası kadar değerlidir çünkü O'nun katında. O yüzden de şöyle buyurur: "De ki: “Duanız olmazsa Rabbim size ne diye değer versin ki?" Furkan, 77

Dua yüce bir makama herhangi bir arz-talep veya durum bildirimi için dilekçe göndermek gibidir bir bakıma. Cenabı Hak kullarının Ona yönelip dua dua yalvarmalarını ister. Bu bir bakıma kulluk vazifesidir ki "Dua ibadetin özüdür" (Tirmizi, Daavat) hadisi bunu dile getirir. Ki en güzel dua namazdır.

Dua bir sesleniştir. Bazen de yakarış. O yüzden duayı sadece isteklerle sınırlandırmak yanlıştır. Cenabı Hak sadece darlık zamanında değil, sadece istek , talep için değil, her vakitte ve her anında dua istemiştir kulundan. Bir çok ayette de dile getirilmiştir bu.

Yani kuldan istenen dua eksenli bir ufku yakalamasıdır.
Kâinâtı yoktan var eden Rabbimiz kulundan temelde üç şey ister:

Tekbir: Yani kulun O'nun azametini ve kudretini farkedip, Allahu Ekber, diyerek O'na yönelmesi..

Tesbih: Onun mükemmelliği karşısında kendi aczini ve kusurlarını farkedip, Sübhanallah, diyerek dile getirmesi..

Hamd: Rabbinin üzerinde olan sayısız nimetlerini fark ederek O'na karşı sonsuz şükran ve minnet duygularını ifade etmesi..

Bütün ibadetler de bu üç esas üzerine kuruludur aslında..
Kul günde kaç kez bunları düşünerek O'nu hatırlamalı, O'nun yakınlığını dua vesilesiyle fark etmelidir.

Yani özetle dua kulun olmazsa olmaz vazifesidir. Sadece basit sıradan dünyalık bir takım ihtiyaçlar için yapılan bir şey değildir.

Sadece sıkıntıda değil bollukta da, sadece hastalıkta değil, sağlıkta da, sadece fakirlikte değil, zenginlikte de kul O'na yönelip yalvarmakla yükümlüdür..

Hangi durum ve şartlar olursa olsun bu böyledir. Kula düşen gerek hâl dili ile, gerek sözle Rabbine yakınlaşmanın yollarını aramaktır ki buna en güzel vesile duadan başka bir şey değildir...

Kişi diyebilir "Madem Allah bütün dualara icabet ediyor, cevap veriyor, öyleyse neden duamın karşılığını alamıyorum?"

Oysa Bediüzzaman'ın da dediği gibi:
"Cevap vermek ayrıdır, kabul etmek ayrıdır. Her dua için cevap vermek var; fakat kabul etmek, hem ayn-ı matlubu (istenenin aynısını) vermek Cenab-ı Hakk'ın hikmetine tâbidir (bağlıdır). Meselâ: Hasta bir çocuk çağırır: 'Ya Hekim! Bana bak.' Hekim: 'Lebbeyk' (buyur) der 'Ne istersin?' cevap verir. Çocuk: 'Şu ilâcı ver bana' der. Hekim ise; ya aynen istediğini verir, yahut onun maslahatına (yararına) binaen ondan daha iyisini verir, yahut hastalığına zarar olduğunu bilir, hiç vermez."

Rasûlullah (sas) Efendimiz de şöyle ikaz eder bizi bu konuda:
“Allah'a dua eden herkese Allah icâbet eder (karşılık verir). Bu icâbet, ya dünyada peşin olur, ya da ahirete saklanır, yahut da dua ettiği miktarca günahından hafifletilmek suretiyle olur, yeter ki günah talep etmemiş veya sıla-ı rahmin kopmasını istememiş olsun, ya da acele etmemiş olsun.” (Buhari, Daavat 22)

Ebu Hüreyre'den (ra) gelen bir rivayette de şöyle geçer: Rasûlullah (sas) “Büyük bir işe, musibete uğradığınızda  'Hasbunallah ve ni'mel-vekîl.' deyiniz” buyurdular."

Hasbi duaları kulu Rabbine yaklaştıran en güzel dualardır. 

Her ne halde olursa olsun, "Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar..." (Ali İmran, 191) ayeti üzere, Rabbine yönelip, O'nu dilinden va kalbinden düşürmemek, halini O'na arz etmek,  sıkıntıda olduğunda da bir tek O'na dayanıp "Hasbunallahu ve ni'mel Vekil" demek en güzel olandır.

Hani Küçük Bedir günü de denilen o günde (meraklısı bakabilir), Ebû Süfyan ordusunu toplamış mü'minlere gözdağı vermek istemişti. Ama onlar sebat etmişti de Kur'an şöyle bahsetmişti o güzel insanlardan:

"Onlar öyle kimselerdir ki halk kendilerine: “Düşmanlarınız olan insanlar size karşı ordu hazırladılar, aman onlardan kendinizi koruyun. ” dediklerinde, bu tehdit onların imanlarını artırmış ve “Hasbunallah ve ni'me'l-vekil” “Allah bize yeter. O ne güzel vekildir! ” demişlerdir."
Ali İmran, 173

Ayrıca ateşe atıldığı zaman Hz. İbrahim'in de son sözü:

“Allah bana yeter, o ne güzel vekildir.” demek olmuştur.
[Buhârî, Tefsîrû sûre (3), 13]

Yüce Allah da Rasulü'nü şöyle teselli etmişti kitabında:

“Resulüm! Eğer -büyük bir şefkat ve samimiyetle kendilerine ders vermek istediğin- adamlar, yine de aldırmaz, senden yüz çevirirlerse, de ki: Allah bana yeter, O’ndan başka ilah yoktur. Ben yalnız O’na dayanırım. Çünkü O, büyük Arş’ın, muazzam hükümranlığın sahibidir."
(Tevbe, 9/129)

Öyleyse ey nefsim sen de daraldığında "Allah bana yeter. O ne güzel vekildir." de. Bir tek O'ndan iste. Bir tek O'na anlat derdini.. bir tek O'na döndür aklını, kalbini, zikrini ve de ki kendine:

Kul ola, kulluğun bile..
Kul ola, Rabbini bile..
Kul ola, rahmetin göre..
Kul ola, nimetin farkede..
Kul ola ki, ins u cân içinde..

Her ne murâdımız varsa murâdı olsun..
O'nun murâdı da her ne ise, bizim murâdımız eylesin..
Dilimize hoşnut olduklarını düşürsün..
Vesselâm..

Ayşegül Eskikurt 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

En Güzel Mevsim

Mükâfat Beklentisi

Bir Veda.. Bir Muhasebe..