Arefede Ârif Olmak
Arafat ve Arefe..
Haccın olmazsa olmazları. Kurban bayramının müjdecileri.
Kelime olarak her ikisi de “bilme, anlama, tanıma” ve “güzel koku” gibi mânalara geliyor.
Rivayete göre, Hz. Âdem ile Hz. Havvâ’nın yeryüzüne indikten sonra burada buluşup tanışmaları veya Cebrâil’in Hz. İbrâhim’e haccın nasıl ve nerelerde yapılacağını öğretirken, Arafat’a geldiklerinde ona, “Arefte?” (anladın mı, tanıdın mı?) diye sorması, onun da “Areftü” (anladım, tanıdım) demesinden dolayı buraya Arafat veya Arefe dendiği kaynaklarda zikredilmiş.
Ayrıca dünyanın her tarafından gelen insanların bu yerde birbirleriyle görüşüp tanışmaları veya günahlarını itiraf ederek Allah’tan af dilemeleri, af dileyenlerin affedilmelerinden sonra günah kirlerinden temizlenip Allah katında güzel bir kokuya sahip olmaları sebebiyle bu adın verildiği de ileri sürülen görüşler arasında yer almakta.
Nitekim hadiste, haccı şartlarına uygun şekilde yapıp dönen kimsenin annesinden doğduğu günkü gibi ter temiz hale geldiğinin buyurulması ile (Buhari. Hac:4.), mü'minlerin günah kirlerinden arınarak, o günde manen çok güzel kokularla süslenmelerine işaret ettiği ifade edilir.(Tefsir-i Kebir, 5:173-4.)
Hz. Peygamber’in “Hac Arafat’tır” (İbn Mâce, “Menâsik”, 57; Ebû Dâvûd, “Menâsik”, 68; Tirmizî, “Tefsîr”, 3) buyurması da, hac ibadetinin yerine getirilmesinde, Arafat’ın ne kadar önemli bir yeri olduğunu gösterir bizlere.
Arafat ve Arefe..
Birisi yerin, mekânın ismi.
Diğeri ise vaktin ve günün..
İşte o gün, Arefe yani bilme, tanıma gününde, Arafat meydanı bütün ihtişamı ile, tüm hac yolcularını, kendini tanımaya, aczini ve fakrını bilmeye ve günahlarından arınmayı çağırır. Bir anne gibi bağrına basar onları.
Bu taa ötelerden, “(Ey İbrâhîm!) İnsanlar içinde haccı duyur; gerek yaya gerekse uzak yollardan gelen yorgun düşmüş develer üstünde sana gelsinler.”(Hacc, 27)ayetinde geçtiği üzere, ta Hz. İbrahim'den günümüze ulaşan bir çağrıdır bizlere.
Ve işte o gün, Arafat'ta yanan pişmanlık, itiraf, aşk, dua ve niyaz ateşi, kulu yakar, ilmi marifete dönüştürür. Ve âlim ile ârif arasındaki fark açığa çıkar.
Nitekim âlim bilen, arif o ilmi yaşayandır. Boşuna dememişler, kişi kendini bilmek kadar arif olamaz, diye.
Hz. Âdem de (a.s.) eşi Hz. Havva ile buluştuğu zaman birlikte "Ey Rabbimiz, biz nefsimize zulmettik. Bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen muhakkak biz zalimlerden oluruz" Âraf Sûresi, 23. diye itirafta bulunup dua ederek, arif olmaya giden yolu göstermişler bizlere böylece.
Nice yüz binler onları örnek almış ve Arafat nice gözyaşı ve duaya ev sahipliği yapmış o günden bu zamana.
Ârafatta ârif olmanın sırrını yakalayan kişi, vakfe esnasında ise hesap gününün provasını yaşar bir bakıma.
Esasen Vakfe duruş demektir. Ve herkesin Rab karşısında kendi duruşunu kontrol etmesi, kendini hesaba çekmesidir, hesap günü gelmeden önce.
Arafat kişinin aslına dönüş yeridir aynı zamanda.
Bu sebeple vakfe, bir yandan dünyaya ayak basışını, diğer yandan da Kıyamette Allah huzurunda bekleyişini hatırlatır insana. Haddini bilmeyi ve beklemenin adabını gösterir.
Öyle bir ân gelir ki o günde o meydanda, rahmet ve bereket sağanak sağanak iner tüm inananların üzerine. Mağfireti ile kuşatır Yaradan kendisine yönelen kullarını. Şeytan ise o gün son derece hakir ve perişan olur.
Arafat halk içinde Hakk'la beraber olmanın adıdır bir yönüyle de. Kalabalıklar içinde yalnızlığını, kulluğunu hissetmektir. Her şeyden vazgeçip, benliğinden de sıyrılıp O'na yönelmenin adıdır.
“İnsanlardan Rabbini en iyi tanıyan kimdir?” diye sorulduğunda, Efendimiz (a.s.m) “Nefsini en iyi tanıyan kimsedir.” diye cevap vermiş.(İmam Maverdî, “Edebu’d-din ve’d-dünya)
Şimdi Arafat vakti. Şimdi Ârif olma ve günahlardan arınma vakti.
Öyleyse biz de diyelim:
"Men arefe nefsehû, fekad arefe rabbehû."
"Kendini bilen, Rabbini de bilir."
Bilmeyi nasip et Yâ Rab!
Ayşegül Eskikurt
Yorumlar
Yorum Gönder