Bir Hadis, Dört Kural

Ebû Sa’lebe el-Huşenî Cürsûm İbni Nâşir radıyallahu anh’ın rivayet ettiğine göre Rasûlullah (sas) şöyle buyurdu:

“Allah Teâlâ bazı şeyleri farz kıldı, onları ihmal etmeyin.

Bazı günahlara yaklaşılmaması için sınırlar koydu, o sınırları aşmayın.

Bazı şeyleri haram kıldı, o haramları çiğnemeyin.

Bazı şeyleri de unuttuğu için değil size olan merhameti sebebiyle dile getirmedi, onları da araştırıp kurcalamayın.”

(Dârekutnî, es-Sünen, IV, 184. Ayrıca bk. Hâkim, el-Müstedrek, IV, 115)

İmam Nevevî çok önemli gördüğü bu hadîs-i şerîfi, Kırk Hadis adlı eserine otuzuncu hadis olarak almış. Nitekim hadiste geçenler, kulluğun özeti gibi adeta.

Metinde, Cenâb-ı Hakk’ın kullarına yönelik emir ve yasakları başlıca dört ana başlık altında özetlenmiş.

Bunlardan birincisi farzlar. Farz; bilindiği üzere, yapanın sevap kazandığı, yapmayanın ceza gördüğü bir ibadet türüdür. Zira farzların yapılması Allah tarafından kesin bir dille emredilmiş. Meselâ iman, namaz, zekât birer farzdır. Efendimiz (sas) farzlara son derece dikkat edilmesini, onların mutlaka yerine getirilmesini, hatta kusursuz bir şekilde ifa edilmesini tavsiye buyurmaktadır.

İkincisi; bazı sınırlar konularak belirlenen, yaklaşılması, aşılması, aykırı davranılması yasaklanan hususlardır. Kur'ân-ı Kerîm’de oruç tutmak isteyen kimsenin imsâk vaktine kadar yiyip içebileceği, o andan itibaren iftar saatine kadar  kesinlikle bir şey yemeyeceği, eşiyle beraber olamayacağı gibi hususlar belirtildikten sonra “Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır; sakın onlara yaklaşmayın” (Bakara sûresi, 187) buyurulmaktadır. Ayrıca Allah’ın koyduğu sınırları aşan kimselerin birer zâlim olduğu da belirtilmektedir. (Bakara sûresi, 229)

Mesela sabah namazının farzının iki, akşamın üç, öğle, ikindi ve yatsının farzlarının dörder rek’at olarak belirlenmesi de böyle bir sınırlamadır. Onun da kesinlikle delinmemesi gerekmektedir.

Üçüncüsü haramlar. Zina, adam öldürme, kendiliğinden ölen hayvanların etini yeme, kan içme gibi fiiller Allah Teâlâ tarafından kesinlikle yasaklanmış davranışlar yani haramlardır. Ki bunlar da açıkça bellidir.

Dördüncüsü de Allah Teâlâ’nın bildirmeyi unuttuğu için değil, bildirdiği takdirde kullarının zorlanacağını bildiği için bu farzdır bu helâldir, bu haramdır diye açıklamadığı hususlardır.

Efendimiz bunların hükmünü öğrenmek için, özellikle kendisi hayatta iken ve daha sonraki devirlerde, inceden inceye araştırılıp kurcalanmasını doğru bulmamıştır.

Özetle; her müslüman farzları yapmak, haramlardan kaçınmak zorundadır.

Allah Teâlâ’nın belirlediği esaslar, çizdiği sınırlar vardır; bu esaslara ve sınırlara uyulması şarttır.

Cenâb-ı Mevlâ kullarına olan merhameti sebebiyle bazı konuları helal, haram gibi kesin şekilde belirlememiştir. “Bilinçli boşluk” veya “rahmet alanı” diyebileceğimiz bu konularda ince eleyip sık dokumak uygun değildir.

(Hadisin açıklaması için bkz:
Riyâzü's-Sâlihin, Erkam Yayınları)
...

Evet, dinde helaller,  haramlar, farzlar bellidir. Belli başlı bazı kurallar söz konusudur.

Dini seçmek için kimse zorlanamaz. Herkes kendi hür iradesi ile karar vermek zorundadır.

Dine girmeye kendi iradesi ile karar veren kişi ise, aynı zamanda o dinin kurallarını, gereklerini de kabul etmiş sayılır. 

Nasıl ki, kendi isteği ile bir okula ya da bir mesleğe başlangıç yapan kişi, bütün kuralları kabul ederek başlıyorsa, din de böyledir.

Mükellef demek, dinin kendisine sorumluluk yüklediği, belli başlı davranışlarda bulunmasını beklediği kişi demektir. Kişi bu sorumluluktan kaçamaz.

Davranışların getirdigi sonuçlar ise durumuna göre, bazen dünya hayatındaki işleyişle alakalı olarak belirlenir. Bazen de Allah'la kulu arasındadır ve büyük  mahkemeye kalır.

Sevgili Dost!
Bu dine gönül verdiysen..
Dinin farzları, haramları ta ilk baştan bellidir. Değişmez.

Mesela etrafındaki bir çok insanın namaz kılmaması ya da namaza gereken önemin artık gösterilmemesi, onun farz olduğu gerçeğini değiştirmez.

Bir çok insanın rahat bir şekilde gönlünden geldiği gibi faiz alıp vermesi, haram oluşunu değiştirmez.

Yine tanıdık tanımadık bir çok insanın içki içmesi, artık içki içilebileceği anlamına gelmez.

Sosyal medyada ya da günlük hayatta insanların sürekli küfürlü konuşması, insanların giyim kuşamdaki ya da davranışlardaki rahatlığı gibi, ibadetlerden uzak bir hayat sürmesi de bir süre sonra normal gelebilir ve sanki farzlar haramlar etkisini yitirmiş gibi görünebilir.
Bu sadece şeytanın insanı aldatmasıdır.

Mesela herkesin açık gezmesi veya mahremiyete dikkat etmemesi farz olan tesettür uygulamasını değiştirmez ki. Diğerleri de böyledir.

Dinin asıl kaynağı insanlar değil, Kitap ve Sünnettir. O yüzden farzlar ve haramlar orada ne deniyorsa öyledir. İnsanlara göre ya da onların anlayışına göre değildir.

Sonuçta hiç kimse dinin kurallarını kendi istediği gibi değiştiremez.

Geriye iki sonuç kalır. Ya kuralları olduğu gibi kabul eder ve elinden geldiğince uygulamaya çalışır. Ya da kuralları kabul etmekle birlikte, nefsine ağır geldiği için yerine getirmez, fakat en azından inkar etmez. Yapamadığı şeyler için de Rabbinden merhamet diler.

Tabii ki kurallara uyup uymamanın sonucu kul ile Rabbi arasındadır. Allah ne dilerse o olur.

Ama güzel olan kişinin kuralları kabul edip kendini Yaratana teslim etmesidir. 

Eksik gedik olursa da, Allah zaten affedici değil midir?

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

En Güzel Mevsim

Mükâfat Beklentisi

Bir Veda.. Bir Muhasebe..