Bir Güzel Teselli


“Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla.

Akşama erdiğinizde ve sabaha kavuştuğunuzda Allah’ı tesbih edin. Göklerde ve yerde olanların hamd ve senâsı Ona mahsustur. Gündüzün sonuna doğru ve öğle vaktine erişince de Allah’ı tesbih edip namaz kılın. Ölüden diriyi, diriden ölüyü O çıkarır. Ölümünden sonra yeryüzünü O diriltir. Siz de kabirlerinizden böyle çıkarılacaksınız. Yine Onun âyetlerindendir ki, sizi topraktan yaratmıştır; sonra siz birer insan olarak yeryüzüne yayılırsınız. Yine Onun âyetlerindendir ki, size hemcinslerinizden kendilerine ısınacağınız eşler yaratmış, aranıza muhabbet ve merhamet vermiştir. Düşünen bir topluluk için elbette bunda Allah’ın varlık ve birliğine, kudret ve rahmetine deliller vardır. Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin, seslerinizin ve sîmâlarınızın farklılığı da yine Onun âyetlerindendir. İlim sahipleri için elbette bunda deliller vardır.Gece ve gündüzde uyumanız ve Onun lûtfundan rızık aramanız da yine Onun âyetlerindendir. Kulak veren bir topluluk için bunda elbette deliller vardır. Yine Onun âyetlerindendir ki, size korku ve ümit vermek için şimşeği gösterir; gökten bir su indirir ve ölümünden sonra yeryüzünü onunla diriltir. Akıl sahibi bir topluluk için elbette bunda deliller vardır. Yine Onun âyetlerindendir ki, gök ve yer Onun emriyle ayakta durur. Sonra O sizi bir emirle çağırdığında derhal kabirlerinizden çıkarsınız. Göklerde ve yerde kim varsa Onundur; hepsi de Ona boyun eğer. Halkı önce yaratan, sonra tekrar diriltecek olan Odur; bu ise Onun için daha kolaydır. Göklerde ve yerde tecellî eden en yüce sıfatlar Onundur. Onun kudreti herşeye galiptir; O herşeyi hikmetle yapar.” Rum Sûresi,17-27.

“Öyle ise: Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor? Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir; O herşeye hakkıyla kàdirdir.” Rum Sûresi, 50 

Yıllar önce Din Psikolojisi dersi hocamız kıymetli Ali Murat Daryal, bize dinin psikolojik boyutlarını anlattığında bakış açımız genişlemişti resmen.

Dinin de yani inançların da temelinde bir psikoloji olduğunu ilk o zaman öğrenmiştim. Yani bir ilim dalı olarak.

Meğer yapılan ibadetlerin arka planında insanların ruhuna etki eden ne çok şey varmış. Hani hep hikmet ya da bir sebep ararız ya. Onun da ötesinde biz anlasak da anlamasak da yaptığımız şeyler, inandığımız değerler bizi şekillendiriyor bizi biz yapıyormuş aslında.

Abdest almanın, gusül almanın, namaz kılmanın, kurban kesmenin, hatta rituel halinde yapageldiğimiz bir çok şeyin altında bir psikoloji yatmakta.

Sahip olduğumuz kültür gibi, inandığımız din de farkında olmasak da hayat yolumuzu çiziyor bir nevi. En azından hayata bakışımıza etki ederek, bir nevi psikolojik rehberlik de yapıyor bize.

Kimi zaman bunun farkına varıyoruz, kimi zaman da hiç fark etmiyoruz bile. Hatta aklımıza bile gelmeyebiliyor.

Ahiret inancı da biz farkında olmasak bile, inanıyorsak eğer, dünya hayatındaki en büyük teselli mekanizması aslında. Belki bir çok şeye çare. Çocukları ayrı, büyüklere ayrı. Depresyondan tutun da isyana kadar, insana dinginlik kazandıran bir şey ahiret inancı. Aynı zamanda sorumluluk bilincini ve kul hakkını da öğretiyor bizlere. Bir hesabın olacağını, gizli saklı yapılan ne varsa ortaya çıkacağını söylüyor.

Nitekim takva sahiplerinin özelliklerini sayarken Bakara Sûresi'nin ilk âyetlerinde
"O müttakiler ki görünmeyen âleme inanırlar." buyuruluyor.

Doğru ya insan ve kainat sadece görünenlerden ibaret değil.

Bediüzzaman  Hazretleri de, haşire işaret eden yukarıdaki  âyetlerden hareketle haşir ve ahiret inancının insanın ruhuna ve toplum hayatına ne şekilde faydaları olduğunu Dokuzuncu Şuâda 4 maddede özetlemiş. İlki çocuklar hakkında. Yazı bu ilk maddeyle alakalı diye diğerlerini buraya almadım. Meraklıları bakabilir.

"Birincisi: Nev-i beşerin hemen yarısını teşkil eden çocuklar, yalnız Cennet fikriyle, onlara dehşetli ve ağlatıcı görünen ölümlere ve vefatlara karşı dayanabilirler. Ve gayet zayıf ve nazik vücutlarında bir kuvve-i mâneviye bulabilirler. Ve her şeyden çabuk ağlayan gayet mukavemetsiz mîzac-ı ruhlarında, o Cennet ile bir ümit bulup mesrurâne yaşayabilirler. Meselâ, Cennet fikriyle der: “Benim küçük kardeşim veya arkadaşım öldü, Cennetin bir kuşu oldu. Cennette gezer, bizden daha güzel yaşar.” Yoksa, her vakit etrafında kendi gibi çocukların ve büyüklerin ölümleri oo zayıf biçarelerin endişeli nazarlarına çarpması, mukavemetlerini ve kuvve-i mâneviyelerini zîr ü zeber ederek gözleriyle beraber, ruh, kalb, akıl gibi bütün letaifini dahi öyle ağlattıracak, ya mahvolup veya divâne bir bedbaht hayvan olacaktı."

Ne büyük bir teselli...

Bunu ben bizzat kendi hayatımda yaşadım. Küçük bir çocuğa, dayanacağı bir dal vermezseniz eğer öyle büyük bir acı karşısında, yıkılır gider.

Küçük yaştaki çocuklar zaten ölümü çok fazla anlamaz. Ama gidenin yok olmadığı, onu terketmediği, hatta onu beklediği ve bir gün Cennet gibi güzel bir yerde kavuşacağı düşüncesi o küçük kalbini teselli eder.

Ve küçük yaşta bu şekilde teselli olan, Rabbiyle barışık, ruh dinginliğine ulaşmış  insanların, sonrasında da dine, inanca karşı antipatisi daha güç bir ihtimal imiş din psikolojisine göre.

Bu bende oldu gerçekten de. Mesela babamı kaybettikten sonra inanca daha çok sarıldım. Dine sıkı sıkı tutunmaya çalıştım. O yüzden gittim İlahiyat fakültesine de, belki bir sevki ilahi ile. Herkeste de olur mu bilmiyorum. Ama fıtratın gereği bu imiş. Ya da Allah seni farkında olmadan elinden tutup yöneltiyor.

Hatta yıllar sonra o bahsettiğim din psikolojisi dersinde ilginç bir şey oldu. Yani bana göre ilginçti.

Bir gün Ali hocamız derste bize, sınavda dereceye girdiği halde, ilahiyat fakültesini ilk tercihine yazan var mı, diye sordu. Bir tek ben varmışım sınıfta dediğine uyan o anda.

"Ben varım hocam" dedim. Hanım öğrencilerine hep prenses, diye hitap ederdi.

"O zaman söyle bakalım prenses. Küçüklüğünde çok yakın sevdiğin birinin başına hiç şehadet benzeri bir şey geldi mi?"

Şaşırıp, donup kaldım. "Evet, hocam ama nasıl?" diye bir şeyler söylemeye çalıştım.

Hatırlayabildiğim kadarıyla o minvalde bir olaydı. Yanlışım, eksiğim varsa, affola... 

Test etmek istiyormuş meğer, daha önce de çok sormuş ve genelde pek yanılmamış, benzer cevaplar almış. Bakalım bende de var mı, diye görmek istemiş.

"Küçüklükte bu şekilde olaylarla karşılaşan ve ahiret inancı ile büyütülen, ruhu beslenen çocuklar, değerlere, dine daha çok bağlanırlar ve seçimlerini de ona göre yaparlar" dedi sonra.

İlahiyat veya başka bir meslek fark etmez. Her nerede olursa olsun önemli olan sonrasında da kişinin kendisi ve Rabbi ile barışık olması. Ahiret inancı da bunu sağlamada en önemli etkenlerden biri.

Küçük dimağlar aslında imana o kadar açık ki. Ve ruhları tatmin olmak istiyor. Kendilerini yoktan var eden, yaratan ile bağ kurmak istiyorlar. Ve en önemlisi daha küçücükken kalplerde o sevginin ateşini yakabilmek.

Eğer o ateş yanmadıysa vaktinde, ruh ona göre şekillenmediyse, bozuk bir psikoloji ile ergenliğe başlıyor ve her şeyden, herkesten ve tabii ki Yaratanından bile nefret etmeye başlıyor.

Nitekim marifet imanı, iman muhabbeti, muhabbet de ancak saadeti dareyni kazandırıyor.

Rabbini hakkıyla tanımayan, sevmeyen kaderini de sevmez, imtihanı da vesselâm...

Ayşegül Eskikurt 

Yorumlar

  1. Elhamdülillahi alâ külli hâl.Rabbim bize imani sevdirdiği için ne kadar şükretsek az. Kalbimizi onun sevgisiyle doldurup dünya çile hanesinde huzurla yaşatan Rabbim her daim istikamet üzere eylesin 🤲🏻🤲🏻

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

En Güzel Mevsim

Mükâfat Beklentisi

Bir Veda.. Bir Muhasebe..