Tebliğ ve Duyduğunu Aktarma
Bir Hadis ve tahlili
“Bir ayet de olsa benden (alıp başkasına) tebliğ edin. Benî İsrâil’(in kültürün)den de anlatabilirsiniz, bir sakıncası yoktur.
Kim bilerek bana yalan isnat ederse cehennemdeki yerine hazırlansın.”
(Buhari, Ahadisu’l-Enbiya, 50)
1- İnanan insanların şu dünyadaki en önemli vazifesi, îlâyı kelimetullah yani Allah’ın ismini, dinini yayma, yüceltme, insanları iyiliğe, güzel ahlaka teşvik edip, kötülükten sakındırmadır.
Bu sebeple kişi, duyduğu her güzel bilgiyi, hakkı, hakikati elinden geldiğince başkalarına da aktarma ve duyurma ile yükümlüdür. Ayrıca bu hususta teşvik de vardır.
İnsan, bana ne, beni ilgilendirmiyor, ne yaparsa yapsın, diye umursamaz bir tavır takınabilir. Ya da, kendini bu konuda yeterli ve ehil görmediği düşüncesi ile bahaneler öne sürebilir. Oysa kendisi yapamasa bile, yine de başkalarına aktarma vazifesi çok önemlidir.
Bununla ilgili bir çok rivayet görmek mümkün. Onlardan bazıları şöyledir:
“Allah, bizden bir söz işitip onu muhafaza edenin ve sonra da bir başkasına onu ulaştıranın yüzünü ak etsin.”
(Tirmizi, İlim,7)
“Allah, benim sözümü işitip, onu iyice anladıktan sonra, başkalarına tebliğ edenin yüzünü ak etsin.”
(İbn Mace, Mukaddime, 18)
“Benden bir söz işitip, onu tebliğ etmek için (başkalarına ulaştırmak için) ezberleyen kişinin Allah yüzünü ak etsin. Zira kendisine ulaştırılan öyleleri vardır ki bizzat işitenden daha iyi anlarlar.”
(Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 6/96)
Zeyd b. Sabit rivayet ediyor: “Kendisine ilim ulaştırılan öyleleri vardır ki bizzat işitenden daha iyi anlarlar. Kimi fıkıh taşıyıcıları vardır ki, kendileri fakih değildirler. Kimi fakihler de kendilerinden daha fakih olanlara o ilmi taşırlar.
Allah şu kulun yüzünü ak etsin ki dediğimi işitir, onu anlar ve sonra onu başkalarına duyurur.
Zira nice ilim taşıyıcıları vardır ki o ilmi tam olarak anlamaktan yoksundur. Nice ilim taşıyıcısı da kendisinden daha iyi anlayacak olana o ilmi taşır. (İbn Mace, Sünen, 1/ 84, 85)
“Bir kimseye bildiği ilimden sorulur da, o da ilmini gizler, cevap vermezse kıyamet günü ağzına ateşten bir gem vurulur.”
(Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 14/5)
Ebû Hüreyre: “Bir ilim öğrenip de, onu anlatmayanın misali, Allah’ın kendisine mal verdiği kişi gibidir ki, o bu malı stoklar ama ondan başkalarına hiç infak etmez.”
(el-Cami’u li Ahlaki’r-Ravi, s. 71)
Ebû Said el-Hudrî:
“Merhaba, ey Rasûlullah (sas)’in bize vasiyet ettiği gençler! Rasûlullah bizlere, meclislerimizde size yer açmamızı ve hadisleri size öğretmemizi emrederdi. Çünkü siz bizim halefimizsiniz ve bizden sonraki Ehl-i Hadis siz olacaksınız.”
(Beyhakî, Şu‘abü’l-İmân, II, 275)
Abdurrahman b. Ebzâ (ra):
“Peygamber (sas) bir gün hitâb ederek Müslümanlardan bir taifeyi övdü. Sonra şöyle buyurdu: “Bazı kimselere ne oluyor da komşularına fıkıh öğretmiyor, ilim öğretmiyor, vaaz etmiyor, iyiyi emretmiyor ve onları kötülükten alıkoymuyorlar? Diğer bazı kimselere de ne oluyor ki, komşularından ne fıkıh, ne de ilim öğreniyorlar. Onlardan öğüt de almıyorlar. Vallahi insanlar, ya komşularına öğretecekler, onlara öğüt verip iyiyi emredecekler, kötüden de alıkoyacaklar, diğer insanlar da komşularından fıkıh öğrenecek ve öğüt alacaklar, ya da ben onları hemen cezalandıracağım!”
(Taberânî, Mü’cemü’l-Kebir; Heysemî, Mecmaü’z-Zevaid, 1/165)
2- Hadisin dikkat çektiği diğer husus, bir sözün aslını bilmeden hadis olarak aktarılmasıdır.
Buna göre, Peygamberimiz (sas)'e bilerek yalan yere bir söz, bir eylem isnat eden kimsenin cezası cehennemdir.
Bazı alimlere göre bu bir bedduadır. Bazılarına göre bu bir hakikati haber vermektir.
Şekli ne olursa olsun, başka tehdit ifadelerinde olduğu gibi, burada da “Allah’ın affı” bir istisna teşkil eder. Yani, Allah dilerse bu kimseyi affeder, dilerse cezalandırır. (bk. Nevevi, 1/67-69) Ayrıca şu da bir gerçektir ki, hadislerin hepsi bellidir ve kayıt altındadır. Fakat maalesef insanlar kaynağına bakmadan önlerine gelen herhangi bir sözü, çok kolay bir şekilde hadismiş gibi aktarabilmektedir. Sorumluluğu bilip ona göre davranmak en güzel olanıdır.
3- Yine hadisten anlaşıldığı üzere, muhtemelen insanlar tarafından -kendisinden hadis rivayet etme ve İsrailiyattaki (Yahudi ve Hristiyan kaynaklarında geçen) kıssaları aktarma konusunda- kendisine soru sorulmuş, O da söz konusu bu cevabı verdikten sonra bu son cümleye dikkat çekmiştir.
İsrailiyyat denilen bilgiye verilen ruhsat, İslam’ın temel prensipleriyle çelişmeyen bilgilerle ilgilidir. (bk. İbn Hacer, 6/498; Umdetu’l-Kari, 12/97)
Oradaki bilgiler ayet ve hadislerde yer alan bilgilerle çelişmiyorsa ya da tevhid inancını zedeleyecek unsurlar içermiyorsa aktarılmasında bir beis yoktur. Bunun zıddı ise yani dinin ruhuna ters düşen bilgiler ise, onları da aktarmak doğru değildir.
Tebliğ güzel olandır. Fakat tebliğ yaparken neyin ne olduğunu çok ince eleyip, sık dokumak gerekir. Tebliğ yapıyorum diyerek, önüne gelen her bilgiyi aktarmak tebliğ değildir.
Ve gerçek tebliğ vazifesi de, Allah'ın sevdiği kullarına bir lütfudur. Herkese nasip olmaz.
Ayşegül Eskikurt
Yorumlar
Yorum Gönder