Duada Haddi Aşma Olur mu?
"Kullarım Ben'i senden soracak olurlarsa, bilsinler ki Ben pek yakınım. Bana dua edenin duasına icabet ederim. Öyleyse onlar da dâvetime icabet ve Bana hakkıyla inanıp tasdik etsinler ki doğru yolda yürüyerek selâmete ersinler." Bakara, 186
Dua kulun sermayesi, Yaradanı ile kurduğu en güzel irtibatıdır şüphesiz. En zor zamanlarda, sıkıntılı anlarda, hastalıkta, bazen ihmal etsek de sevinçli hallerde bile insanı en çok rahatlatan, içini ferahlatan şey, güçlü, kuvvetli, aynı zamanda da koruyan, kollayan birine yönelip medet ummak veya sevgisini hissetmektir.
İşte farklı farklı sebeplerle o kapıya gideriz. Ama az, ama çok, el açıp, istekte bulunuruz.
Nedense bazen ettiğimiz duanın yeterli olmadığını da düşünürüz. Daha uzun, daha fazla, daha detaylı mı olmalıydı, diye içimizde bir yetersizlik hissi oluşur. En iyi duayı ben yapmalıyım, diye fısıldar nefis içten içe..
Hoş, dua kapısının bir kez tadını alan, o kapıyı aşındırmaktan da geri durmaz. Küçük bir çocuk gibi oraya yapışır. Ayrılmak bile istemez. İnsana yakışan da bu değil midir?
Duayla ilgili pek çoğumuzun bildiğinin dışında şöyle de bir bilgi mevcuttur aslında:
"Rabbinize için için yalvararak, başka nazarlardan uzak, gizlice dua edin. Gerçekten O, haddi aşanları hiç sevmez." Araf 55
Duada bile olsa haddi aşmayın...
Peki nedir duada haddi aşmak?
Şöyle izahlar yapılmış bu konuda:
İlkin, bu ifade saygıya işaret eder, denilmiş. Yani bir çeşit korku ile dua edin, demektir. Önce haddinizi bilip Rabb'ınızı tanıyınız, istivâ, yaratma ve emir, yücelik ve ululuk, bütün hayır ve bereket O'nun ve O'na mahsus olduğunu ve kendinizin gece ve gündüz içinde O'na her dem, her lahza muhtaç ve O'nun hükmü altında ve rubûbiyetinde yaratık ve memur bulunduğunuzu ve hiç bir zaman O'ndan müstağni olamayacağınızı itiraf ediniz.
Zira ayette zikredilen taşkınlık ve haddi aşmanın baktığı hususlar, “tazarru’ ve hufye” kelimelerinin ifade ettiği “yalvarışın içten olması ve sesin alçaklığı”dır.
Buna göre ayette âdeta şöyle denilmiştir:
“(Ey insanlar!) Dua ederken, bir kula yakışır tarzda zillet içinde, boyun bükerek samimi yalvarıp yakarın. Sakın kulluğun tavrının dışına çıkıp haddinizi aşmayın... Yine dua ederken, Allah’ın huzurunda olduğunuzu düşünüp sesinizi ona göre ayarlayın, alçak sesle yalvarın, sakın sesinizi yükseltmek suretiyle kulluğun edebi dışına çıkarak haddinizi aşmayın.. Bilesiniz ki, Allah haddi aşanları sevmez..”
Nitekim müfessirler de “yalvarışın içten olması ve sesin alçaklığı” noktalarına dikkat çekmişlerdir. (bk. Razî, Kurtubî, ilgili ayetin tefsiri)
İkinci olarak, o yücelik ve ululuk karşısında O'na müracaattan ve ihtiyacınızı sunarak arzularınızı talep ve niyaz etmekten yasaklanmış olmadığınızı ve tersine doğrudan doğruya istek ve duaya izinli ve hatta emredilmiş bulunduğunuzu, Allah'ın lütuf ve ihsanında cimrilik olmadığını ve fakat yaratma ve emir, hüküm ve hâkimiyet ona mahsus olduğundan isteklerinizi yerine getirmeye mecbur olmaktan uzak bulunduğunu biliniz de, ona göre O'ndan dilekler dileyiniz, arzu ve ihtiyaçlarınızı isteyiniz.
İsteyiniz ama pervasızca veya bağırıp çağırmakla da değil, tam tazîm ile yalvararak ve bütün bir ihlas ile gizli yalvarma halinde. Zira muhakkak ki O, haddi aşanları sevmez. Herhangi bir şeyde ilâhî emrin tayin ettiği sınırı aşmak istiyenleri sevmez, haklarında hayır murad etmez.
Şu halde kendilerini talep ve duadan ihtiyaçsız sayanları sevmediği gibi, duanın sınırını aşanları da sevmez, dualarını kabul etmez.
Bir diğeri, duada layık olmayan bir şey istemek, mesela harika (mucize) istemek, peygamberlik mertebesi istemek ve yahut günah olan şeyler istemek de duada haddi aşma cümlesindendir. Bu son cümle, özellikle buna bir uyarıyı içermektedir.
Aynı şekilde duada fazla söz söyleme ve uzatma da haddi aşma cümlesindendir.
Nitekim İbnü Mâce'nin "Sünen"inde rivayet edilmiştir ki, Abdullah b. Muğaffel hazretleri oğlunun "Allah'ım, cennete girdiğimde sağ tarafındaki beyaz köşkü senden dilerim." diye dua ettiğini işitmiş, oğlum, demiş, Allah'tan cenneti iste ve ateşten O'na sığın, ben Rasûlullah'tan dinledim ki "Bir kavim olacak, duada haddi aşacaklar." buyurdu.
İbnü Atıyye'nin ve Zemahşerî'nin naklettiklerine göre bir hadiste de Rasûlullah (sas):
"Allah'ım, senden cenneti ve ona yaklaştıran sözü ve işi dilerim, ateşten ve ona yaklaştıran söz ve işten de sana sığınırım." demesi kişiye yeterlidir," buyurmuş ve "Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez." âyetini okumuştur.(Feyzü'l-Kadir, II/128 (1497)
Bu ayet, yukarıda bahsi geçen ayettir:
"Rabbinize için için yalvararak, başka nazarlardan uzak, gizlice dua edin. Gerçekten O, haddi aşanları hiç sevmez." Araf 55
Maverdi duada “haddi aşma”nın şu üç noktada olacağına işaret eder:
- Peygamberlerin makamı gibi boyunu aşan makamlar istemek,
- Sesini yükseltmek,
- Ve birilerine beddua edip lanet okumak... (Maverdi, ilgili yer)
Sahih bir hadiste ise şöyle vârid olmuştur:
"Siz, ne bir sağıra, ne de bir gâib (ortada olmayan)e dua ediyor değilsiniz, şüphesiz bir işitene ve yakına dua ediyorsunuz."(Buhari, Megazi 38; Müslim, Zikir 44; Tirmizi, Daavat 57)
Sad bin Ebi Vakkas (ra) Rasûlullah'a (sas)
"Ya Rasûlallah, dua buyur da, Allahü teâlâ, benim her duamı kabul etsin!" deyince Allah Rasûlü cevabında şöyle buyurur:
"Duanızın kabul olması için helal lokma yiyiniz! Çok kimse vardır ki, yedikleri ve giydikleri haramdır. Sonra ellerini kaldırıp dua ederler. Böyle dua nasıl kabul olunur?" (Şir’atu'l İslam)
Bir başka hadiste de duada acele edilmemesini nasihat eder: "Allahü teâlâ, duanızı kabul eder. Dua ettim, hâlâ duam kabul olmadı diye acele etmeyiniz! Allah’tan çok isteyiniz! Çünkü kerem sahibinden istiyorsunuz." (Buhari)
Bu sebeple istenilen şeyin olmaması, duanın kabul olmadığını göstermez. Onun için duaya ısrarla devam edilmelidir!
Duanın kabulünün gecikmesinin başka sebepleri de vardır. Hadislerde şöyle ifade edilmiştir:
"Mümin dua edince, Allahü Teâlâ, Cebraile, "Ben onu seviyorum, isteğini hemen yerine getirme!" Facir, [günahkâr] dua edince de "Ben onun sesini sevmiyorum. İsteğini hemen yerine getir" buyurur." (İbni Neccar)
"Sıkıntılı iken duasının kabul edilmesini isteyen, refah zamanında çok dua etsin!" (Tirmizi)
"Çalışmadan dua eden, silahsız harbe giden gibidir." (Deylemi)
Ve dua o kadar önemlidir ki "Allahü Teâlâ, kendisinden bir şey istemeyene, dua etmeyene gadap eder." (Tirmizi)
Çünkü "Dua eden insan anlar ki birisi var, onun hâtırât-ı kalbini işitir, her şeye eli yetişir, her bir arzusunu yerine getirebilir, aczine merhamet eder, fakrına medet eder." (Bediüzzaman)
Özetle duada şu hususlara riâyet edilmesi tavsiye edilir:
1) Duadan önce tövbe ve istiğfar edilmelidir. Günah işleyen, haramlardan uzak durmayan bir kulun duası kabul edilmeye layık değildir. Bu bağlamda Hz. Peygamber’in (sas) şu hadisi çok dikkat çekicidir: “Allah yolunda seferler yapmış, üstü başı tozlanmış bir adam ellerini semaya kaldırarak, ‘Yâ Rabbi, Yâ Rabbi’ diye yalvarıyor. Oysa yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, gıdası haramdır. Böyle birisinin duası nasıl kabul olur?”
(Müslim, Zekât, 65 [1015]).
2) Duaya Allah’a hamd, Peygambere salât-ü selâm ile başlanmalı; yine salât-ü selâm ve Allah’a hamd ile bitirilmelidir. Fedâle b. Ubeyd’den (r.a.) rivâyete göre o, şöyle demiştir: “Rasûlullah (sas), (mescidde) oturmakta iken bir adam geldi, namaz kıldı, sonra şöyle dua etti: Allah’ım beni bağışla, bana acı. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.), ‘Ey namaz kılan, acele ettin, namaz kılıp oturduğun vakit Allah’a layık olduğu şekilde hamd et, sonra bana salât ve selâm et, sonra da yapacağın duayı yap.’ Bundan sonra başka biri namaz kıldı. Namazdan sonra Allah’a hamd etti ve Peygambere salât ve selâm getirdi. Başka bir şey yapmadı. Bunun üzerine Resûlullah (sas), o kimseye: ‘Ey namaz kılan kimse! Dua et, duan kabul edilsin.’ dedi.”
(Tirmizî, De‘avât, 65 [3476]; Nesâî, Sehiv, 48 [1284]).
3) Dua içten, tevazu ile ve yalvararak yapılmalıdır:
“Rabbinize alçak gönüllülükle yalvararak ve için için dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.” (el-A'râf, 7/55).
Bir hadis-i şerifte ise şöyle buyrulmaktadır: “Allah’a, kabul edileceğine gerçekten inanarak dua ediniz. Bilin ki Allah, ciddiyetten uzak ve umursamaz bir kalp ile yapılan duaları kabul etmez.” (Tirmîzî, Deavât, 66 [3479]).
4) Israrla dua edilmelidir. Bir mümin, ettiği duanın kabul edilmesi hususunda aceleci olmamalıdır. Çünkü Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmaktadır: “Sizden herhangi biriniz ‘dua ettim de kabul olunmadı’ diyerek acele etmediği sürece duası kabul olunur.” (Buhârî, De‘avât, 22 [6340]; Müslim, Zikir, 90-92 [2735] ).
5) Umut ve korku içinde dua edilmelidir. Kur’ân’da geçtiği üzere: “Onlar gerçekten hayır işlerinde yarışırlar, (rahmetimizi) umarak ve (azabımızdan) korkarak bize dua ederlerdi. Onlar bize derin saygı duyan kimselerdi.” (el-Enbiyâ, 21/90).
6) Dua her zaman yapılabilirse de bazı vakitlerde yapılması daha makbul görülmüştür. Bu vakitlerden biri de seher vaktidir. Allah Teâlâ, geceleri dua, ibadet ve istiğfar ile meşgul olanları Kur’ân-ı Kerîm’de övmekte ve şöyle buyurmaktadır: “Onlar, geceleri az uyurlardı. Seher vakitlerinde bağışlanma dilerlerdi.” (ez-Zâriyât, 51/17-18).
Hz. Peygamber’e (sas), 'Ey Allah’ın Resûlü, hangi dua daha makbuldür?' Diye sorulunca, ‘Gece yarısı ve farz namazlardan sonra yapılan duadır.’ cevabını vermiştir.” (Tirmizî, De‘avât, 79 [3499]).
Bunların aksine:
- Kul duâsı kabul görmediğinde Allah’a isyan eder veya Allah’a darılırsa haddi aşmış olur. Çünkü Allah her duâyı kabul etmeye mecbur değildir. Hikmeti iktiza ederse kabul eder. O’nun hikmetine söz bırakmamak haddi aşmak olur.
- Kulun tahakkümvari duâ etmesi duâda haddi aşmak olur.
- Duâda sabırsızlık göstermek haddi aşmak olur. Yani Allah’ın hikmetinin iktizasına itimat etmeli ve sabretmelidir.
- Duâsının kabul edilmediğini düşünüp duâyı bırakmak haddi aşmak olur.
- Allah’ı, duâsını kabul etmemekle itham etmek duâda haddi aşmak olur.
- Olmayacak şeyi ısrarla istemek haddi aşmak olur. Meselâ kış ortasında yaz meyvesi istemek ve buna ısrarla devam etmek haddi aşmak olur.
- Kendi çıkarını düşünürken başkalarının felâketine göz yummak veya başkalarının kötü olmasını istemek duâda haddi aşmak olur.
- Müslüman kardeşine bedduâ etmek duâda haddi aşmaktır.
Şunlar ise haddi aşma kapsamında değildir.
1- Duâda gözyaşı dökmek ve ağlamak makbuldür; haddi aşmak değildir.
2- Duâda ısrarcı olmak makbuldür; haddi aşmak değildir.
Resûlullah (asm) buyurdu ki: “Allah’ın fazlından isteyin. Zira Allah, kendisinden istenmesini sever. Kulluğun en efdali, duâ edip de korktuğun şeyden kurtuluşu beklemektir.” Tirmizî, Daavât 126 (3566)
3- Duâsı için gerekirse uykusuz kalmak makbuldür; haddi aşmak değildir.
4- Duâda kesin ifadeler kullanmak makbuldür; haddi aşmak değildir.
Resûlullah (asm) buyurdu ki: “Allah’a duâyı, size cevap vereceğinden emin olarak yapın. Şunu bilin ki Allah bu inançta olmayan ve gafletle başka şeylerle oyalanan kalbin duâsını kabul etmez.” Tirmizî, Daavât 66. (3474.)
5- Kabul oluncaya kadar duâya devam etmek makbuldür; haddi aşmak değildir.
Resûlullah (asm) buyurdu ki: “Kulun kalbine duâ etme arzusu geldiğinde Rabbine duâ etsin. Çünkü Allah onu kabul edecektir.” Câmiü’s-Sağîr, 1/225.
6- Kendisi için istediğini başkaları için de istemek makbuldür. Haddi aşmak değildir.
7- Duâsı için fiilî adım atmak gerekiyorsa fiilî adım atmak makbuldür. Haddi aşmak değildir.
8- Kendisi kadar başkaları için de duâ etmek makbuldür; haddi aşmak değildir.
9- Duânın kabulü için günahsız dillerden de duâ istemek makbuldür. Haddi aşmak değildir.
Duâ edileceği zaman tövbe ve istiğfar etmek, ardından Peygamber Efendimize (asm) salâvat-ı şerife okumak, hemen sonra Allah’tan isteyeceğimiz şeyi isteyip korktuğumuz şeyden Allah’a sığınmak, sonunda duâmızı yine salâvat-ı şerife ile bitirmek sünnettir. (Mektûbât, s. 270.)
O zaman biz de soyle diyelim:
"İşte, ey âciz insan ve ey fakir beşer!Dua gibi hazine-i rahmetin anahtarı ve tükenmez bir kuvvetin medârı olan bir vesileyi elden bırakma. Ona yapış, âlâ-yı illiyyîn-i insaniyete çık, bir sultan gibi bütün kâinatın dualarını kendi duan içine al, bir abd-i küllî ve bir vekil-i umumî gibi اِيَّاكَ نَسْتَعِينُ de, kâinatın güzel bir takvimi ol." (Yirmi üçüncü Söz'den)
Ve Fatiha Cenabı Hakkın kullarına öğrettiği en güzel duadır.
Ayşegül Eskikurt
(Alıntılarla)
Hocam Rabbim razı olsun
YanıtlaSil