Kurban Etmek mi Zor? Kurban Edilmek mi?
Kurban...
Kelime manası yakınlaşmak..
Arapça’da gerek maddî gerekse mânevî her türlü yakınlığı ve yakın olmayı kuşatacak bir anlam yelpazesine sahip olan kurbân kelimesi dinî terminolojide kendisiyle Allah’a yaklaşılan şeyi, özel olarak da Allah’a yakınlık sağlamak, yani ibadet (kurbet) amacıyla belli vakitte belirli cinsten hayvanları kesmeyi ve bu amaçla kesilen hayvanı ifade eder.
İbranice korban sözcüğü de "yakınlaşmak" anlamına sahiptir. Farsçadaki anlamı ise yaklaşan demektir. Dilimize oradan yerleşmiş olması muhtemel. Zira Kurban etmek kelimesinin Arapçası ذِبْح (zibh; boğazlama) veya hedy (hediye) dir.
Kurban geleneğini her dinde ve inanışta görmek mümkün. Bizim için ise kurban ibadeti Hz. İbrahim ve Hz. İsmail'e dayanır.
Kur'an'da da bahsi geçen İbrahim peygamber ve oğlu İsmail'le ilgili kıssadan yola çıkarak, kurban kavramına adanmışlık ve Allah'a teslimiyet anlamları da yüklenmiştir.
Kurban bir nevi Cenabı Hakka yakınlaşmanın yollarını arama, O'na teslimiyetini sunma, O'nun uğruna sahip olduğu her şeyden vaz geçebilmenin adıdır.
Hz. İbrahim ve Hz. Hacer en sevdikleri, biricik varlıkları olan yavrularından Allah adına vazgeçmekle fedakarlığın, diğergamlığın en üst noktalarından birini göstermişler. Zaten inanan için evlat denilen şey de O'nun değil midir? Allah (cc) dilerse verir, dilerse alır.
Hz. İsmail'e bakan yüzü ise kurbanın belki de en üst mertebsidir. Sevdiğini kurban etmek zordur elbet ama kurban edilen olmak daha da zordur.
Zordur kendi nefsinden, kendi canından, yani kendi varlığından vazgeçebilmek. Senin uğruna bir canım var, o da feda olsun diyebilmek..
Aslında her kurban biraz da bunun hatırlatması değil midir? Kurban edilen nedir acaba, etten kemikten ibaret bir varlığın kanının akıtılması mıdır sadece?
Yoksa her insanın kendine yapması gereken bir nefis muhasebesi midir?
Nitekim ayette açıkça şöyle dile getirilir: "(Fakat unutmayın ki) ne onların etleri, ne de kanları asla Allah'a ulaşacak değildir. Lâkin Ona ulaşan tek şey, kalplerinizde beslediğiniz takvâdır, Allah saygısıdır. " Hac, 37
Zira ibadetlerin, hayır ve hasenatın kabulünün başta gelen şartı ihlâstır. Allah’ın rızasını gözetmektir. Bunların mükâfatını vermek de yalnız Allah’ın yetkisindedir. O halde her davranışta sadece Onu razı etmeye çalışmalıdır. “İşlerin kıymeti ancak niyetlere göredir. Herkesin niyet ve maksadı ne ise, eline geçecek olan da odur.” hadis-i şerifi de bu gerçeği beyan eder.
Kurban en çok sevilen şeyi feda etmenin sembolü ise eğer, sahi bir insan Rabbi uğruna neyini feda edebilir?
Mesela ibadetleri için, helalinden bir kazanç için ya da Rabbini razı edecek davranışlarda bulunmak için en kıymetli sermayesini yani vaktini..
Yoksula, ihtiyacı olana yardım için malını, mülkünü..
Öldürebilir mi kibrini ve gururunu?
Güzel ahlak sahibi bir birey olabilmek için kalbini, hissiyatını, merhametini..
Yok edebilir mi içindeki nefsi emmareyi?
Malayaniden uzaklaşıp, O'nun razı olduğu bir ilim için aklını, zekasını..
Haramlardan, fuhşiyattan uzak tutabilmek için duyu organlarını ve hatta bütün bedenini..
Gerektiğinde hakkı hakikati savunmak ve hak bildiği değerler uğruna dimdik durabilmek için sevdiği ve şu dünya hayatında hoşuna giden şeyleri..
Peki ya asıl kendini, can kuşunu?
Alıştığından vazgeçmek ne kadar zor oysa ki.
Hastalık sebebiyle sevdiği en ufacık şeylerden vazgeçmek, konfor alanının değişmesi bile nasıl da zor geliyor insana..
Şimdi sor kendine..
En çok neyi kurban ettin sen?
Kestiğin kurbanların kanı akıp giderken, O'na daha çok, daha da çok yakınlaşabilmek, Rabbini hoşnut edebilmek adına nefsine hoş gelen nelerden vazgeçebildin?
Ya da neleri yapmaya söz verdin, azmu cezmu kasteyledin sırf O'nun rızası için?
Sahi sen kendini kurban edebildin mi?
Hangisi zor?
Hz. İbrahim gibi en sevdiğini kurban etmek mi?
Hz. İsmail gibi Kurban edilmek mi?
Ayşegül Eskikurt
Yorumlar
Yorum Gönder