Güzel Söz
Söz deyip de geçme..
"Güzel sözler ancak O’na yükselir. Salih ameli de güzel sözler yükseltir.” (Fâtır, 35/10)
Allah Rasûlü de (sas) şöyle ifade eder ağızdan çıkan sözün akıbetini:
“Kul, Allâh’ın hoşnut olduğu bir sözü söyler, fakat onunla Allâh’ın rızâsını kazanacağı hiç aklına gelmez. Hâlbuki Allah, o söz sebebiyle, kendisine kavuştuğu kıyamet gününe kadar o kimseden hoşnut olur.
Yine bir kul da Allâh’ın gazabını gerektiren bir söz söyler, fakat o sözün kendisini Allâh’ın gazabına çarptıracağını düşünmez. Oysa Allah o kimseye, o kötü söz sebebiyle, kendisine kavuşacağı kıyamet gününe kadar gazap eder.” (Muvatta, Kelâm, 5; Tirmizî, Zühd, 12)
Bir kelime..
Bir akıbet…
Konuşup konuşup geçiyoruz. Bazen umarsızca, bazen pervasızca. Bazen sadece konuşmuş olmak için çıkıveriyor kelâm dudaklarımızın arasından.
Bazen dilimizden çıkanlar söz değil de, misk ü amber oluveriyor muhatabına. Bazen de atılan taş ya da ok misali acıtıyoruz, delip geçiyoruz yürekleri ardımıza bile bakmadan. Ben söyledim, oldu, diyoruz sonra da.
Hele argo, küfür, laubalilik dillere öyle yerleşmiş ki, yaydığı pis kokuyu hissetmiyoruz. Alışmışız..
"Müstehcen konuşmak, münâfıklıktan bir bölümdür.” (Tirmizî, Kitâbu’l-Birr ve’s-Sıla, 80) hitabını ise, umursamıyoruz bile.
Oysa neredeyse hepimiz biliyoruz Söz Sultanı'nın (sas) “Güzel söz sadakadır.” (Buhârî, Edeb 34) beyanını.
Konuşuyoruz, konuşuyoruz, mütemadiyen konuşuyoruz..
Ama unuttuğumuz bir şey var..
Her bir günah nasıl siyah bir noktaya dönüşüp kalbi karartıyorsa, ağızdan çıkacak kötü, nahoş kelimeler de kalbin –Allah muhafaza etsin- zamanla kararmasına sebep olacak..
Farkında değiliz..
Rasûl-i Ekrem (sas) Efendimiz ötelerden bizi nasıl da uyarıyor:
“Kul bazen içinde ne olduğu belli olmayan (yani kötülüğünü ve ne sabit olacağını düşünmeden) bir söz söyler de, o söz sebebiyle ateşin içinde, güneşin doğduğu yer ile battığı yer arasında daha uzak bir derinliğe kayıp gider!” (Buharî, Rikâk 23.)
“Güzel sohbet ediyor dedirmek için uzun uzun konuşanlar, sözünü beğendirmek için avurdunu şişire şişire laf edenler ve bilgiçlik etmek için lügat paralayanlar (kibirliler) ise, onun hiç sevmediği ve kıyamet gününde kendisine en uzak mesafede olacak kimselerdir.” (Bkz: Tirmizî, Birr, 71)
Ve yine "İnsanoğlunun her sözü aleyhinedir; ancak iyiliği emretmek, kötülükten alıkoymak yahut Allah Teala'yı zikretmek müstesnadır” (Tirmizî, Zühd 63) buyurmakta..
Bahsi geçen hadisin yorumu şöyle yapılmış:
Aliyyu'l-Kâri’ye göre bu hadisin açık manası, istisna edilen iyiliği emretmek, kötülükten alıkoymak yahut Allah Teâlâ’yı zikretmek dışında bütün konuşmaların kişinin aleyhinde olduğunu, mübah bir çeşit bulunmadığını göstermektedir ki oldukça dikkat çekicidir.
Ancak pek tabii ki bu gibi hadisleri mübalağaya ve istikametli olmayan konuşmadan sakındırmak/caydırmak anlamında yorumlamak gerekir.
Görüldüğü üzere gerek ayetler ve gerek hadisler hayra, yardımlaşmaya, dostluğa vb. yönelik konuşma çeşitleri dışındaki konuşmaların kişinin lehine olmadığına işaret ekmekte.
Ayrıca hadiste sadece üç istisnanın belirtilmesi, hem o üç kısma giren konuşmaların önemini gösteriyor, hem de bunlar dışında kalan mübah konuşmalarda son derece dikkatli olma konusunda uyarıyor.
Yani, âlimler, mübah, dinen sakıncası olmayan konuşmaların, aleyhte olmayacak sınırda kalsa bile ahirette faydasının olmayacağına dikkat çekiyorlar.
Nitekim normal bir sohbet mübahtır, ama gıybete, dedikoduya, malayaniye bulaşma ve konuşurken Allah'ın rızasından uzaklaşma tehlikesi de her an mevcuttur.
Sonuçta Efendimizin beyan ettiği gibi "İnsanları yüzüstü Cehennem’e sürükleyen, dillerinin söylediğinden başka nedir ki? (Öyleyse) Kim Allâh’a ve âhiret gününe inanıyorsa, ya hayırlı söz söylesin veya sussun, zararlı söz söylemesin! Sizler hayırlı söz söyleyerek kazançlı çıkınız; zararlı söz söylemeyerek rahat ve huzûra kavuşunuz.” (Hâkim, IV, 319/7774)
Hz. Ömer'in de şöyle bir tespiti mevcut:
“Dört şey aslâ geri gelmez:
1. Söylenen söz.
2. Atılan ok.
3. Geçmiş hayat.
4. Kaçırılmış fırsat.”
Söz de atılan bir ok gibidir. Ne kadar istese de insan, geri alması mümkün olmaz.
Mevlânâ Hazretleri de bu hikmete binâen, sarf edilen söze çok dikkat etmek gerektiğini şöyle ifâde eder:
“Bu dil, çakmak demiri ile çakmak taşı gibidir. Dilden sıçrayıp çıkan söz, ateşe benzer.
Bâzen lâf olsun diye, bâzen de bir şeyi anlatmak, nakletmek için o demiri ve taşı birbirine vurma.
Şunu bil ki, ağızdan, dilden ansızın çıkan söz, yaydan fırlamış ok gibidir. Ey oğul, o ok bir daha geri dönmez; suyu baştan kesmek gerek.”
Şeyh Sâdî'ye göre de:
“İki şey akıl hafifliğini gösterir:
Söyleyecek yerde susmak, susacak yerde söylemek.”
İnsan bunu becerebildiğinde, kemale erme yoluna da girmiş demektir.
Ve yine ne kadar dikkat çekici bir ikazdır Allah Rasûlü'nün (sas) şu ikazı:
"İnsan sabahlayınca, bütün uzuvları dile başvurur ve (âdeta ona) şöyle derler: Bizim haklarımızı korumakta Allah’tan kork. Biz ancak senin söyleyeceklerinle ceza görürüz. Biz, sana bağlıyız. Eğer sen doğru olursan, biz de doğru oluruz. Eğer sen eğrilir, yoldan çıkarsan biz de sana uyar, senin gibi oluruz.” (Tirmizî, Zühd, 61)
Çünkü bütün organlar gibi dil de Allah'ın yap, dediği için şeyleri yapması, yerine getirmesi için yaratılmıştır. Onu yaratılış amacı dışında kullanmakla insan başta kendine zulmeder, daha da fazlası, Rabbine olan saygısına halel getirmiş olur.
Bir diğer hadîs-i şerîfte de dilin kalp ile ve hatta imanla arasındaki irtibat şöyle ifade edilir:
“Kalbi dürüst olmadıkça kulun îmânı doğru olmaz. Dili doğru olmadıkça da kalbi doğru olmaz.” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, III, 198)
Yani dil kalbin doğruluğuna, kalbin doğruluğu da imanın doğruluğuna işarettir.
O yüzden dilden çıkanların, güzel olması kadar doğru olması da önemlidir. Abartmamak, yalana kaçmamak da böyledir. Zaten mü'min olan kişi yalan söylemenin haram olduğunu da bilir aslında. Ve bilir ki yalan konuşmak da münafıklık alametlerinden biridir:
"Dört huy vardır ki bunlar kimde bulunursa o kişi tam münâfık olur. Kimde de bu huylardan biri bulunursa, onu terkedinceye kadar o kişide münâfıklıktan bir sıfat bulunmuş olur:
Kendisine bir şey emânet edildiği zaman ona ihanet eder.
Konuştuğunda yalan söyler.
Söz verince sözünden döner.
Düşmanlıkta haddi aşar, haksızlık yapar." (Buhârî, Îmân 24, Mezâlim 17, Cizye 17; Müslim, Îmân 106.)
İnsanlar bazen de bir şeyi anlatırken çok konuşmanın, sözü allayıp, pullayarak, süsleyerek uzatmanın güzel olduğunu düşünür.
Halbuki her şeyin aşırısı gibi bunun da aşırısı doğru degildir. Şöyle ikaz eder Allah Rasûlü (sas):
"İçinizde en çok sevdiğim ve kıyamet günü bana en yakın mesafede bulunacak kimseler, güzel ahlâk sahibi olanlarınızdır. Güzel konuşuyor dedirtmek için uzun uzun konuşanlar, sözünü beğendirmek için avurdunu şişire şişire lâf edenler ve bilgiçlik etmek için lügat paralayanlar ise en sevmediğim ve kıyamet günü bana en uzak mesafede bulunacak kimselerdir.” (Tirmizî, Birr, 71)
"Kim, insanların kalbini çelmek (kendine çekmek) için kelâmın (şatafatlı) kullanılışını öğrenir, (insanları bıktırırcasına) sözü gereğinden fazla uzatırsa, Allah kıyâmet günü onun ne farz ne nâfile hiçbir ibadetini kabul etmez!” (Ebû Dâvûd, Edeb, 86/5006)
Hz Ömer'in de şöyle söylediği rivayet edilir:
“Çok gülenin, vakar ve heybeti azalır. Küçümseyen, küçümsenir. Bir şeyi çokça yapan, onunla meşhur olur. Çok konuşan, çok yanılır. Çok yanılanın, utanma duygusu azalır. Utanma duygusu azalanın, günah ve harama düşme endişesiyle şüpheli şeylerden uzak durma titizliği kaybolur. Günah ve harama düşme endişesiyle şüpheli şeylerden uzak durma titizliği kaybolanın, kalbi ölür.”
Ne kadar doğru ve etkileyici bir tespit. O yüzden altı üstü bir konuşma, deyip geçmemek, ağızdan çıkan her bir sözü mücevher gibi tartmadan, ölçüp biçmeden sarfetmemek lazım.
Evet.. Dedik ya kalp katılığının en büyük sebeplerinden biri de dildir. Zira ikaz çok büyük:
"Allâh’ı anmaksızın çok konuşmayın. Allâh’ın zikri dışında çok söz söylemek, kalbi katılaştırır. Katı kalpli olanların ise, Allah’tan en uzak kimseler olduğu kesindir.” (Tirmizî, Zühd, 62)
O zaman sen de her konuşmak istediğinde,
Rabbinin dediğine kulak ver:
"Görmedin mi Allah nasıl bir benzetme yaptı: Güzel söz, kökü (yerde) sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaç gibidir." İbrahim, 24
Sonra kendini tart ve şunu hatırlat kendine:
“Her kim Allâh’a ve âhiret gününe inanıyorsa, ya hayır söylesin, ya da sussun.”
(Buhârî, Rikâk, 23; Müslim, İman, 74)
Ve unutma..
“Susan kurtuldu.”
(Tirmizî, Kıyâmet, 50/2501; Dârimî, Rikâk, 5)
Zaman insana verilmiş en büyük hazine ise, bu hazinenin akçelerinden biri de konuşmana ve diline ayırdığın vakittir. O vakti kimin için ve ne şekilde kullandığına dikkat et..
Kelâmını israf ederek kaybedenlerden olma..
Güzel düşün.. Güzel konuş..
Sözün en güzeli dökülsün dilinden..
Yarın mahşerde Rabbinin huzurunda utandırmasın...
Vesselâm..
Ayşegül Eskikurt
Kaynak: sonpeygamber.info
Yorumlar
Yorum Gönder