Cennet-âsâ Bir İklim
"Beni bu güzel havalar mahvetti." der Orhan Veli.
"Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti."
Şair burada hangi havayı kastetmiş, hangi ruh saikiyle bunlar dökülmüş kaleminden satırlara bilmiyorum.
Lâkin mahvetmek değil de, belki üzerine en çok serenat yapılacak, şiirler yazılacak havalar hangisi deseler, bana göre bahar havaları derdim..
Kim sevmez ki ılık ılık, usul usul esen bir rüzgarın yanaklarına hafifçe dokunmasını..
Özellikle sonbahar rüzgarları, sıcak yaz günlerinden bunalan ruhlara, ötelerden bir nefes gibi gelir ve okşar içten içe..
İnsan öyle bir varlıktır ki, ne sıcağa tahammül edebilir, ne de soğuğa. Onu kendinden alıp götüren, ruhunun derinden derine istediği ise ılık ılık esen meltem rüzgarlarının okşadığı, sarıp sarmaladığı havalardır.
Kainatı Var Eden, insanı insan kılan Yüce Yaratıcı, insanın içine koyduğu bu güzelliği cennet havası olarak tasvir eder kitabında şu ayetlerle:
"Sabretmelerine karşılık onlara cennetler, ipekler ihsan eder.
Koltuklarında diledikleri gibi dinlenir, orada ne güneş sıcağı görürler, ne de dondurucu soğuklara uğrarlar.
Cennet ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkar, meyveleri devşirmeleri pek kolay olur." İnsan, 13-14
Cennetteki hava durumunu merak edenler için ne kadar güzel bir benzetme..
Teşbihte hata olmasın, bu ayetleri okurken aklıma nedense hep bahar havaları gelir.
Özellikle yemyeşil bir ağaç altında, hafiften esen bir rüzgar eşliğinde, ne sıcak ne de soğuk kaygısı olmadan tabiatı dinlemek, tenime değil de ruhuma dokunan o esinti ile birlikte, beni benden alıp götürür.
Kim bilir belki de o yüzdendir bahara duyulan özlem. Cennete duyulan hasretin, sevdanın esintileri vardır o ılık esen rüzgarlı havalarda.
Öyle ya kışın soğuğuna ve matem kokan havasına sabredenlere, gönülleri ısıtan, ılık ılık sarıp sarmalayan baharı veren Mevlâ, kışta kalmış, üşümüş gönüllere, dünyanın karına, her türlü fırtınasına, boranına sabretmesini bilenlere, ötelerde de haşrin baharını müjdeler.
Yazın sıcağına sabredenleri de ılık sonbahar rüzgârları ile ferahlattığı gibi, hayatı boyunca her türlü sıcağa, zorluğa, imtihana katlananları, bunaldım, bir nefeslik ferahlık diyenleri de Cennet havası ile müjdeler.
Hepsi sabredenler içindir..
Zira "Sabretmelerine karşılık.." buyurur Yüce Mevlâ..
Cennet sabrı kendine yoldaş edinmiş ruhların yurdudur çünkü.
Kışa sabredene ilkbahar, yaza sabredene sonbahar illa ki gelir. Yeter ki isyan etmesin, beklemeyi bilsin.
Kasım gelir sonra fırtınalar estirir ruhlarda ve rengarenk bir veda ile en güzel vedayı hatırlatır.
Sonbahar biterken ılık havaların özlemini hissettirerek gider taa bir sonraki bahara kadar.
Bir gün, en güzel ya da en çirkin ne varsa hepsinin biteceğini, fısıldar bizlere..
O yüzden belki de sonbahar havaları hep hüzün kokar. Akılları başlarından alır. O yüzden belki de ruh biraz daha yakın hisseder bu lahuti iklimi kendine.
Hasret olduğu yerin kokusu gelir bir yerlerden, sızlatır burnunu adeta. Belki de o yüzden hiç başka zamanlarda olmadığı kadar gurbette hisseder kendini. O yüzden şiirler dökülür dillerden gönüllerden..
"Ah bu havalar alır beni benden..
Bir esinti sarar ruhumu taa ötelerden..
Ben daha bir ben olurum o zaman..
Hoş zaten sonbahar çocuğuyum ben..."
Dedirtir şu biçare kula da, ince ince süzülüp, akar kaleminden...
Ayşegül Eskikurt
Yorumlar
Yorum Gönder