Müslüman Kimdir? Mü'min Kime Denir?


Böyle bir soru ile karşılaşsak, yani bize Müslüman ya da Mü'min kimdir diye sorulsa, cevap olarak aklımıza ilk ne gelirdi acaba?

Bir düşünelim..
Allah'a ve diğer iman esaslarına inanan, İslâm dinine inanan, İslam'ın şartlarını yerine getiren, vs., vs.

İlk aklımıza gelenler bunlar olurdu herhalde. Oysa bakalım her sözü bir hazine olan Allah Rasûlü (sas) bu iki kavramı nasıl açıklamış:

اَلْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ النَّاسُ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ
"Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir."
(Tirmizî, Îmân, 12; Nesâî, Îmân, 8.)

Bir başka rivayette de ikisinin birden tanımı mevcut:

“Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir.

Mü'min de insanların can ve malları konusunda kendisinden emin oldukları kimsedir.”
(Tirmizî, Îmân, 12)

Kim Müslüman olamaz, diye aklımıza gelebilecek bir soruya da şu rivayet cevap oluyor adeta:

“Müslümanlar arasında aldatma olamaz! Bizi aldatan, bizden değildir!” (Dârimî, Büyû’, 10; Müslim, Îmân, 164)

İlginç değil mi?
Müslüman eşittir, etrafına hiç bir şekilde, ne eliyle, ne diliyle, ne de davranışları ile, zarar vermeyen, aynı zamanda da bu konuda  kendisine şeksiz, şüphesiz güven duyulan insan..

Haddizatında İslâm, kelime anlamı olarak “itaat etmek, boyun eğmek, bağlanmak, bir şeye teslim olmak, esenlik ve barış içinde olmak” şeklinde ifade edilirken, bu dini kabul etmiş kişileri de Müslüman olarak kabul ediyoruz.

Aslında işte tam da bu anlamın içinde saklı Efendimizin mü'min ve müslüman tanımı. Yani kavgadan yana olmayan, barıştan, esenlikten yana olan insan. Veya kendisine bu hususta güvenilen insan.

Dolayısıyla gerçek Müslüman, barış, güven ve huzur insanıdır o yüzden. Yaşadığı toplumda etrafına mutluluk, esenlik ve güven yayar. Çünkü o Allah'a teslim olmuş, O’na boyun eğmiş ve Efendimiz'e (sas) gönülden itaat etmekle kendi şahsiyetini onurlu bir şekilde ortaya koymuştur.

Güven duygusunu besleyen de aslında imandır. Bir insan inanç açısından güçlendikçe bu duygunun tüm hayatını ihata ettiğini görür. Çünkü gerçekten Allah'a inanan insan O'na karşı gelmekten korkar, hiçbir şekilde haddi aşmak istemez. Kimsenin hakkına girmez. Bir gün hesaba çekileceğini bilir.

Hadislerde özellikle, eliyle, diliyle zarar vermeyen, güvenilir olan kişi, diye tanımlanması, üzerinde gerçekten düşünülmesi gereken bir konu. Tabii herkesin de özeleştiri yapmasını gerektiren bir durum.

Nitekim sosyal hayatta insanların birbirinden emin olması, elinden ve dilinden zarar görmemesi, toplumda ve dar dairede aile huzuru için olmazsa olmaz değil mi?

Bir insan en yakınındakine bile güvenemiyorsa, arkasından gıybet, iftira, haksızlık yapmayacağından emin değilse, çocuğunu, ailesini, malını, canını bile emanet edemiyorsa, böyle bir toplumda sadece korku, endişe ve kaos hakimdir. Kimse kendi canından malından ya da onurunu, şerefini koruyabileceğinden emin olamaz.

Aslında herkesin iyi bildiği bir gerçek, sosyal ilişkilerin temelinin güven esasına dayalı olduğu.

Zira güven duygusu sayesinde insanların çatışmasız, korkusuz ve kaygısız yaşamaları mümkün olur. Bir mü’min diğer kardeşinin ağzından kendisinin aleyhine bir söz çıkmayacağına, elinden bir zarar görmeyeceğine canu gönülden güvenmelidir. Ve güven, insan ilişkilerinde en zor kurulan ve kolay yıkılan bir duygudur.

Üstün Dikmen'e ait olduğu kabul edilen bir söz var:
"Güven tek kullanımlıktır."

İnsanların güvenini bir kez sarsmak, akla soru işaretlerinin de birikmesine sebep olacaktır.

Kişi güvenilir olmadığı zaman, yemin etse bile yeminine itimat edilmemektedir. Onun için atalarımız: "Bir emin (güvenilir kimse)¸ iki yeminden evlâdır." demişlerdir. Hz. Ali (r.a)’de: "Eğrinin gölgesi de eğri olur" demiştir.

Oysa insanlığın en güzel örneği olan ve bizim de kendisini örnek almamız gerektiği bildirilen sevgili Peygamberimiz(sas), yaşadığı toplumun en güvenilir kişisiydi. Dürüstlükten ayrıldığı, şaka bile olsa yalan söylediği hiç görülmemişti. Bu yüzden ona henüz peygamber olmadan “Muhammed’ül-Emin” (Güvenilir Muhammed) denilmişti. Kâbe hakemliğinin kendisine verilmesi, haksızlık ve zulme engel olmak gayesiyle oluşturulan “Hılf’ul-fudul” (Erdemliler Anlaşması) cemiyetine aktif bir üye olarak katılması, peygamberlikten önce de “emin” sıfatını taşıdığını göstermektedir bizlere.

Güven duygusunun toplumun her kesiminde ve her alanında bulunması gerekir. Anne -babalar ile çocukların, eşlerin, işçi ile işverenin, satıcı ile müşterinin, komşuların, arkadaşların, hoca ve öğrencilerinin, kısaca bütün bireylerinin birbirlerine güven duyduğu bir toplum, sağlıklı bir yapıya kavuşmuş olur.

Özellikle sağlam bir aile yapısı için güven, son derece önemlidir. Eşlerin güvenilir olmaları ve birbirlerine güvenmeleri, aile huzurunun vazgeçilmez şartlarındandır. Eşlerin birbirine güvenmediği veya güvenemediği bir aile ortamında, huzurdan söz edilemez.

İki tanım..
Kendimize sorduk mu hiç acaba?
Bir düşünelim Allah Rasûlü (sas) neden böyle tanımladı, neyi murad ediyor insanlardan?

Ya da "Elhamdülillâh Müslümanım" diyen bizler o tanıma gerektiği gibi uyuyor muyuz?
Emin miyiz gerçekten?
Yoksa bin türlü fitne fesat mı geçiyor kokuşmuş kalplerimizden?
Göğsümüzü gere gere "Benden kimseye zarar gelmez. Emanete ihanet etmem. Kimsenin hiçbir şekilde hakkına girmem, onuruna, şerefine dil uzatmam, canını, malını taciz etmem, namusuna göz dikmem, arkasından gıybet etmem, alay etmem, iftira atmam, yalan söyleyip aldatmam.
Çünkü ben Müslümanım ve Mü'min bir kulum Elhamdülillâh. Ve Müslüman olmak mü'min olmak bunu gerektirir" diyebiliyor muyuz?

Zira biz demesek de Söz Sultanı (sas) diyor bize bunları. Hem de şu gafil kafamıza vura vura:

“Sizin en hayırlınız, kendisinden hayır umulan ve asla kötülük beklenmeyendir.”
(Buhârî, Edeb, 57)

Bunun zıddına, “İnsanların en kötüsü, şerrinden çekinilen kimsedir.”
(Mâlik, Muvatta’, Hüsnü’l-hulk, 1)

Ve, elimden geldiğince hep iyi insan olmaya çalıştım, hak yemedim, kimseye zarar vermedim, bana verilen emanete sahip çıktım, kimseyi aldatmadım, güvenilen bir insan olmaya çalıştım ama doğru dürüst bir dünyalığım bile olmadı, diye üzülenlere  bir müjde:

“Dört özellik vardır ki bunlar sende varsa dünyada elde edemediklerine üzülme:

Emaneti korumak, doğru sözlü olmak, güzel ahlak ve helal rızıkla beslenmek.”

(İbn Hanbel, II, 177)

Elhak, Gönüllerin Sultanı (sas) doğru söylemiş..
Vesselâm....

Ayşegül Eskikurt 


Faydalanılan Kaynak:
Somuncubaba İlim, Kültür, Edebiyat Dergisi, 6. Hadis: Müslüman Kimdir?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

En Güzel Mevsim

Mükâfat Beklentisi

Bir Veda.. Bir Muhasebe..