Sosyal Medya Gıybeti

Sosyal Medya Gıybeti

Âhir zaman..
Vakit geçtikçe, zaman değiştikçe kötülükler, çirkinlikler de şekil değiştirip kendince çağ atlıyor. Farklı bir boyuta bürünüyor.

Eskiden yapılan dedikodu ve gıybet, muhatap olunan alanla bağlantılı olarak, komşu, mahalle, köy ya da ilçe ekseninde dönerdi. Tanıdığı insan sayısınca da dedikodu artardı. Okul, halk eğitim kursları gibi kurslar ve iş ortamı eklenirdi buna sonra.

En güzel dedikodular ya kahvehanelerde, ya çalışanların, öğretmenlerin dinlenme odasında ya da çaylı, pastalı gün oturmalarında yapılırdı. Bazen de kapı önü sohbetlerinde..

En çok görüşülen kişiler de, yanında dedikodunun zevkle yapıldığı, o an orada olmayan bilumum şahsiyetlerin, zevkle beraber dişlendiği kişiler olurdu. "Eee, daha daha.."larla başlayan meraklı sorular, ortaya saçılmadık kirli çıkı bırakmazdı. Dedikodu sevmeyenlerse hiç cazip değildi. Yanlarında ağız tadıyla bir kelâm edilemezdi çünkü.

Gerçi hâlâ öyle maalesef...
Ne büyük zevk.. Birilerinin kirli çamaşırlarını, mahrem hallerini ortaya çıkarmak veya kusurlarını dalga geçerek, gülerek saçıp dökmek... İnsanoğlunun en büyük ama en iğrenç eğlencesi olsa gerek..

Sonra devir değişti. Televizyon çıktı. Daha da sonra sosyal medya. Hiç tanımadığımız insanları evlerimize soktuk. Tanımadığımız insanların evine konuk olduk. Tanımadığımız insanlar hakkında karar verir olduk.

Tanımadığımız insanları yine tanımadığımız insanlarla birlikte çekiştirip, dedikodularını yapar olduk. Oturduğumuz yerde daha eğlenceliydi çünkü.

Kiminin anneliğini, kiminin işini gücünü, kiminin kılık kıyafetini, yediğini içtiğini, gezdiğini, kiminin de halini, tavrını, konuşmasını, temizliğini..

Her şey gözümüzün önündeydi. Bir tıklama kadar uzağımızda. Gördüğümüz, duyduğumuz ne varsa, hakkında yorum yapmayı, dedikodu yapmayı mübah gördük kendimize.

Kendimize hiç sormadık..
Birilerini sosyal medyada takip etmek ya da insanların sosyal medyaya yansıyan hallerine vakıf olmak, onların ardından yerli yersiz konuşma hakkını da veriyor muydu bize gerçekten?

Birisi çıkmış kendince bir şarkı söylemiş mesela. Ay keşke hiç söylemeseymiş, sesi ne kadar çirkinmişmiş. 
Sana ne....?

Birisi çocuğu veya eşi ile resim paylaşmış, kendisi çok güzelmiş, çocuğu hiç ona çekmemiş, çok çirkinmiş, eşi hiç yakışmamış.
Sana ne..?

Kim veriyor mesela bize, hiç tanımadığımız, velev ki tanıdığımız kişiler hakkında, ay kıyafeti çok çirkin, bula bula bunu mu bulmuş, hiç yakışmamış, deme hakkını? Şişman, sıska, güzel, çirkin, deme hakkını? Ya da ne biçim bir evde oturuyor, ne biçim yemek yapıyor, ne biçim bir hayatı var, hiç beğenmedim, deme hakkını? Küçümseme, aşağılama, dalga geçme, insanların onurunu zedeleme hakkını kim veriyor gerçekten bize?

Kiminin kıyafeti, kiminin konuşması, kiminin yazdığı bir yazı ya da paylaşmış olduğu herhangi bir şey, ne varsa, kendimizi haklı görüyoruz arkalarından konuşmak için.
Sanki buna vazifeliymişiz gibi.

Aslında daha çok hakka giriyoruz böyle yaparak farkında olmadan. Çünkü dedikodusunu, gıybetini yaptığımız insanların sayısı gittikçe artıyor. Sosyal medya sağ olsun..
Gıybet tatlı geliyor. Hele de böyle renkli bir ortamda..

Peki ya ötesi...

Ayşegül Eskikurt 

Yorumlar

  1. Eğitilmesi en zor şey zaaflar.Yok edilemiyor,saddece zamana göre kılıf değiştiriyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ayşegül Eskikurt22 Aralık 2024 20:15

      Maalesef öyle.. İnsan nefsini terbiye etmede ne yazık ki çok aciz..

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

En Güzel Mevsim

Mükâfat Beklentisi

Bir Veda.. Bir Muhasebe..