Empati
Eskinin her şeyini özleyenlerden değilim. Bence insan eskiyi değil, samimane ve masumca düşündüğü, masumca davrandığı çocukluğunu özler eskide. Çocukluk insanın içinde uçmak isteyip de bir türlü uçup gitmeyen kuş gibidir adeta. İnsanı içindeki bu his ayakta tutar belki de ömrünün sonuna kadar.
Tabii gerçekten özlenmeye değer bir çocukluk geçirdiyse.
Ama düşününce eskide güzel gelen bir şey var.
Özellikle büyük şehir değil de bizim gibi küçük yerlerde oturanlar belki daha çok hissetmiştir bunu.
Mahalleler şimdiki gibi site site ayrılmamıştı o küçük yerlerde. Zengini fakiri orta gelirlisi, okumuşu, memuru emeklisi, esnafı hasılı kelam insanlar yan yana evlerde otururlardı. Sokakta bütün çocuklar kimlikten sıyrılıp birlikte toza toprağa bulanır, siyah önlüğü üzerine geçirince sınıf ayrımı kalkardı üzerlerinden.
Tabi aile terbiyesinden mahrum akran zorbaları o zaman da vardı. Ama yine de statü veya sınıf ayrımı görülmezdi pek.
Komşu ya da insanlık değerliydi belki de. Ve insanlar şimdiki gibi ulaşılmaz değildi. Çok şatafatlı bir evin yanında alelade sıradan bir ev çok normaldi. Düğünler birlikte, cenazeler birlikteydi. Şehriye dökerken de, mevlidler için şişbörek çorbası yaparken de konu komşu birlik olurdu. İçlerinde türlü çeşit yemekler pişen devasa kazanlar aynıydı. Vefat eden cenazeyi yıkamak için gerdikleri, çarşaftan çadırlar bile aynıydı.
Bir süre sonra insanlar kendilerini sınıflara ayırmaya başladılar. Özel lüks siteler, villalar, rezidanslar inşa ettiler. Hem etraflarına hem kalplerine duvar üstüne duvar ördüler.
Okullar bile değişti. Ya da işler, meslekler. Araya büyük bir uçurum girdi.
Oysa zengin zenginliği ile övünmeyi, hali vakti yerinde olmayan da halinden yerinmeyi bırakabilseydi.. Kimse kendinde olan ne varsa mal, mülk, evlat, ilim, meslek adına, üstünlük vesilesi saymasaydı, olmayanı da hor hakir görmeseydi...
Ahlâk dediğimiz şey de birlikte yaşama sanatı değil miydi aslında?
Ortak paydada buluşup, yan yana omuz omuza bir olmak değil miydi?
Allah Rasûlü (sas) ne güzel buyurmuş:
“Mü’minin mü’mine karşı durumu, bir parçası diğer parçasını sımsıkı kenetleyip tutan binalar gibidir.”
Hz. Peygamber bunu açıklamak için, iki elinin parmaklarını birbiri arasına geçirerek kenetledi, diye geçer rivayette.
(bkz. Buhârî, Salât 88, Mezâlim 5; Müslim, Birr 65. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 18; Nesâî, Zekât 67)
Sonra ne oldu? Özenti ile büyüyen nesiller çıktı ortaya? Kendisinde olmayan her şeye özenen ve ona erişmek için her yolu mubah gören nesiller.
Bir tek şey yeterdi aslında bizi iyi etmek için belki de..
"Nefsimi elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, bir kişi hayırdan kendisi için istediğini, Müslüman kardeşi için de istemedikçe mükemmel bir şekilde îman etmiş olmaz."
(İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/113.)
Biraz empati yapabilseydik..
Biraz hoş görseydik, küçümsemeseydik ne kaybederdik ki?
Yapmadık..
Ve ne çok şey kaybettik?
Yorumlar
Yorum Gönder